*Kaç yüzyıl oldu adımı dudaklarından duymayalı
Haykır adımı Eflatun
Hatırlat bana kim olduğumu..
Adıma susadım...
...........................................................................
Bildiğin tüm ateşlerini yakarak kutsa beni
Haykırarak, çığlıklarla;
artık susmayı kaldıramayacak kadar yorgunum; açım..
Bir isyanda başı çekmeli öfkeli gözlerin, kan meydanlarında..
Vurmalı beni Eflatun, çırıl çıplak ellerin...
Yalınayak ormanlardan iniyorum, derin uykularına; kasabalar ve köyler geçerek...
Soluklandığım korularda yokluğun ağırlıyor yorgun bedenimi..
Çöller geçiyorum Eflatun, hiç bilmediğim düşler geçiyorum, soluğu kül kokulu.. Küllerden geçiyorum, çarpılmış bedenlerinden arta kalan sevdaların..
...
Beklemeli beni gözlerin, kanlı ufuklar ardında...
...
Alacakaranlık vakitlerinde, taş sokaklara ölümler yazılırdı Eflatun, vebalı mürekkeplerden; bir fare kemirirdi, çocukların içindeki korkuyu... Bir kadın tutuşurulurken yağlı bir istavrozda; gürleyen gök lanetlerdi, sadist kahkaları... Hiç biri bilmezdi ah..
Unutmadım hiçbirini; kanayan çığlıkları sağ kulağımda sakladım, yüzyıllara götürmek için... Yüzyıllar getirdim sana Eflatun, kucak dolusu acı getirdim, çığlıklar, isyanlar; koca bir beden dolusu yaralar getirdim sana, sar geçmişimi Eflatun, çok sevinç kaybettim..
Şimdi bir bahar var ki gönlümde, kıştan arta kalan dallarıyla selamlamaya çalışırken gülcemalini, ansızın düşüverirse son yaprağı; sakın üzülme..
Bil ki sıcacık uykudur ölüm, varlığının gölgesinde
Selamla beni Eflatun,
Kırılmış bir gülücük bırakıyorum derin sularına ve geldiğim gibi götürülüyorum bilinmeyen bir dünyaya.. Bu son uykum Eflatun ve bu son gülüşüm gözlerinde.. Uzun bir düş ormanına giderken rüyalarım, al bir ata binmiş hayalin geliyor benimle..
....
Sar beni Eflatun,
Gözyaşlarınla kutsa beni
Ve göm derin uykularına
Orda kalayım