Eylül geldi yine; hep hüzünler saklıdır bu ayda. İnsanlar hep bir melankolik etkileşime düşer nedense. Günler sinsice erkenden kısalmaya başlar. Hazan mevsimi, yaprak dökümü zamanıdır. Yaza vedadır aynı zamanda.
Yaprak dökümü olduğundan mıdır bilinmez ölümlerde de bir artış olur sanki bu ay. Dün yolda rastladığım bir tanıdığın ertesi gün ölüm haberi gelmesi muhtemeldir.Dün şahit olduğum bir olay gibi; Hemen hemen hergün işime giderken iş yerinin girişindeki pasajda bulunan bir kahvehanede rastlaştığım Sait'i görmesem o gün işlerimin kötü geçeceğine yorardım.Sait'in kim olduğunu, ne iş yaptığını, nerede oturduğunu hiç bilmiyordum. O altı yıldır hep aynı yerde, aynı vakitlerde rastladığım biriydi sadece.Onu başka yerlerde başka mekanlarda hiç görmezdim. Belki işe başlamasaydım böyle bir kişinin varlığından bile haberim olmayacaktı.
İlk günlerde onun varlığını hiç farketmemiştim bile, sonraları çevreye alıştıkça gördüğüm simalar giderek belleğime kazınmaya başlamışlardı. İnsan hergün gördüğü bir çehreye zamanla alışıyor. göremediği anlarda içinde acaba diye bir merak uyanmaya başlıyor.Sait'in varlığını farketmem büromun penceresinin onun hergün mutlaka uğradığı o kahvehaneye bakıyor olmasıydı. Ne zaman pencereden baksam Sait elinde çayıyla bir iskemleye çökmüş yanında çevre esnaflardan biri bazen bir kaçı muhabbet ederken hep gözüme takılırdı. ortadan biraz daha kısa boyu düz yandan ayrılmış düz siyah saçları, uzun ince bir suratı vardı.Yüzüne baktığımda küçük çipil çipil gözlerine yerleşmiş bir kederi gizlediğini hissederdim.Yüzüne göre büyük kemerli burnu,yana doğru uzanmış heran gülmeye hazır gibi duran ince keskin bir ağzı vardı.Çevresindeki insanlarla iyi bir arkadaşlığı olduğu izlenimi onu malum yerinde hiç yalnız görmediğimden olsa gerek.Onun aslında yalnız biri olduğu kanaatine varmıştım. Aslında mutlaka bir hayat hikayesi vardır ama bu uzaktan sadece ismini bilecek kadar tanıdığım insana dair müthiş bir merak uyanırdı içimde.Kimdi, nerden gelmişti, ne işle meşguldü,neyi severdi, neyi sevmezdi, karısı, çocıkları var mıydı,annesi, babası var mıydı? Onun alelade görüntüsü altında çalkantılı bir hayat hikayesi olduğu hissine kapılırdım nedense.
Eylül ayının bende yarattığı olumsuz duygularla geldim dün işyerime, bir mutsuzluğun kucağındaydım. Kimseyle selamlaşmadan oturdum masama. İş arkadaşım, yüzünde tedirgin bir edayla verdi kötü haberi: -Duydun mu? dün gece Sait ölmüş.- Aniden kötü haber aldığınızda ne hissedersiniz. O anda sanki nefes alamadığımı hissettim. Bir an donmuş gibi hiç kıpırdamadan ifadesizce arkadaşımın yüzüne baktım kaldım, aldığım haberi daha sindiremeden içime arkadaşım ikinci felaket haberini yapıştırdı:- İntihar etmiş, kemeriyle asmış kendini.- Ben daha ilk haberin şokunu atlatamadan ikinci haberin olumsuz etkisiyle ağzım açık kalakaldım olduğum yerde.
Kendime geldiğimde,herkese (bu civarda hemen herkes Sait'i benim tanıdığım kadar tanırdı.) Sait'in nasıl öldüğüne dair sorular soruyordum. Ona olan merakım ölüm haberini alınca daha çok artmıştı. Ama ölümüyle ilgili herkes intihar ettiğinden başka hiç bir şey bilmiyordu.
Sait benim için hep bir bilmece gibiydi. Sessiz sedasız girmişti hayatıma, hayatımda işgal ettiği yer sadece sokakta gördüğüm, adını bilmekten öteye gitmeyen tanımışlığımdan fazla yeri yoktu.Geldiği gibi sessiz ve sırlarla dolu olarak göçtü ve gitti.
Eylül Gizem ve Sait
Eylül geldi yine;hep hüzünler saklıdır bu ayda. İnsanlar hep bir melankolik etkileşime düşer nedense.