Gidişim çok zahmetliydi
Uyku pazarında kaybolmuş bir çocuk
Gecenin çadırına sığınmış bir güneş
Zehrini toprağa saçan bir yılan
Alın yazısını reddeden bir melek
Üzgün ama dimdik bir ağaçtım ben.
Gidişim çok cafcaflıydı,
Öyle bir yumuşak
Öyle bir narindi ki gölgem,
Kendisinden öykündüm
Durdururken 'ah'ları.
Çünkü cafcaflıyfı gidişim.
Keskin ama zararsız bir bıçaktım ben.
Gidişim çok masalsıydı,
Gittim ben dedim yağmura.
Perilerin kulesinden
Dalgaların köpüğünden
Ejderhanın gülüşünden
Uzunca ve haleli bir köprüden
İlk adımım sonmuş gibi,
Üzüntüler yokmuş gibi;
Ayaklarım çıplak
Göğsüm serin,
Geçiverdim gülerek.
Durdum ama geçtim yine
O masalsı köprüden...
Gidişim çok saçmaydı.
Kimsecikler inanmadı
Yitip giden varlığıma.
Burda mıyın dedikçe
Değil misin dediler.
Var mıyım ben dedikçe
Ne yazık ki dediler.
Onlara kilit vurdum
Dehlizlere kapattım.
Dillerini dağlayıp
Nefeslerini çaldım.
Hepsi 'var'dı onların,
Hepsi cenaze marşı
Hepsi üzerimdeki toprak.
Aklımın piyonları değil misiniz siz?
Ne varsınız ne yoksunuz,
Ne Sonsunuz
Sonsuzun kara gediğinde,
Ne de huzursunuz
Metruk geceler boyu dilimde.
Saçmalıklar sirkinde bir tutsağım nicedir,
Gerçek ama uzak bir kumsalda
Kaybolmuş bir taşım ben...
Gidişim çok gerçekti o yüzden...
Ufukta açılan kapı esirgedi beni kendimden,
Işıkların geçtiği eşiğinden kokular sıçradı birden.
Yumuşak şarkılar ellerinde
Yakınıma yaklaştı odasız pencereler.
Ufuktaki kapı altın sarısı,
Kapı tokmağı gül kokulu,
Eşiği sıcak bir kışın yüzü.
Ardı...
Ah o ardı ne emsalsiz!
Aklımı toprağa miras bıraktım,
Ruhumu omuzlarıma aldım
Ardında gördüklerime şaşınca.
Artık sabah ta aynı yaz da
Kışa ne hikmet
Güz onun koynunda!
Gözlerimi kimse açamaz artık,
Ölmüş ama hayalci bir ümitsizdim ben...