"Gotik/Got kelimesi ilk olarak aşağılayıcı anlamda kullanılmış olsa da, bu konuda yanlış bilinen bir sürü mit mevcut. Yüzyıllardır inanılmış ve bu şekilde devam eden bu mitler, zamanında İskandinavyada yaşamını sürdürmüş Got isimli, barbar bir Cermen kavmin oluşturduğu, Latin sanatına tepki olarak ortaya çıkan bir akım olduğunu savunmakta. Zira bunların çoğu yanlış aktarılıyor.
Gotik sanat, romanesk sanatının bir nevi devamıdır. Fakat romanesk sanat, aşırı sadeliğinden ve çıplaklığından dolayı devam edememiş, sonunu bile görememiştir. Gotik sanat, Roman soyundan gelip Paris yakınlarında doğmuştur. Birçok Avrupa ülkesi bundan etkilenmiş, bir bu kadarı da etkilenmemiştir. On ikinci yüzyıl civarlarında, kilise inşa ederken bir rahip tarafından ortaya çıkarıldığını söyleyebiliriz. Tabi ki bunu yaratan bir rahip olsa da, yayılmasının tek sebebi tüccarlar ve sanatkârlardır. On ikinci yüzyılda ortaya çıkması, belki karanlık ve cahil çağların övüldüğü hissi verebilir. Ama tam aksine, Normanların, orta çağın ve kadınların zorlu yaşamının yerildiği bir yapı barındırır ve insanın içe dönüşü okuyucuya, sanat fanatiklerine çok fazla hissettirilir. Dönem dolayısıyla bu paradigmanın içerisinde kalınır, o çok ayrı bir konu.
Bu sanat akımı en etkin olan kolu mimariden sonra, yakın zaman içerisinde heykel ve resim, daha sonra da edebiyat, müzik, moda gibi alanlara yayılmıştır. Bunun olumlu ya da olumsuz olduğunu tartışmak, özellikle yirmi birinci yüzyıl popülasyonu nedeniyle imkânsızdır.
İlk olarak mimari yoluyla ortaya çıkmış bu kusursuz akıma göz atıldığında, devasa ve görkemli yapıların çok önde olduğunu görebiliriz. O kadar keskin çatılar inşa edilmiştir ki, ağır ve masif etkilerin insan ruhundan silinmesi pek de mümkün değil. Daha sonra, ufak tefek heykeller, bol bol-kocaman pencereler, dini öğelerin yerleştirildiği renkli camlar Şimdi bunun diğer akımlara bir ressamın siyah boyalı fırçasından sıçratılmış gibi nasıl bir etki yarattığından bahsedeceğim.
Gotik ve Romantizm, birbirinden ayrılmaması gereken ve muazzam bir uyum gösteren iki akımdır kanımca. Romantizmin edebiyatla buluşması sayesinde korku, estetikleştirilerek, gizemle harmanlanır, hüzün ve melankoliyle bize sunulur. Korkulan ve bilinmeyen şey, arka planda okuyucuya sezdirilir. Klasik gotik korku öğeleri; Kargalar-kuzgunlar, camdan içeri ölümcül soğuğun sızması, pelerinler, doğaüstü varlıklar, kırmızı ve siyah rengin tasvirleri, şatolar ve tüm açıklığıyla; ölüm. Bunlarla beraber, insanın kaçamadığı/kaçmak istemediği melankolisi, kişisel deneyimleri gibi konular. Çağının en önemli düşünürlerinden biri olan ve sadizme isminin verilmesine neden olacak kadar kötü bir üne sahip De Sade, 1807 yılında Gotik hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade etmişti: Kurulu düzene şiddetli bir meydan okumayı fantezi diyarında ifade etmeyi başaran bu janr, bütün Avrupayı sarsan devrimci şokların kaçınılmaz bir ürünüdür.
Gotik akımının resme etkisi çok sonradan gelmiştir aslında. On altıncı yüzyılda genellikle İtalyanlar tarafından tasvir edilmiş bir sürü dinsel öge içerikli tablolar vardır- ve doğal olarak kiliseye aittirler.
Ve son olarak, yaşadığımız yüzyılda ve coğrafya yakınlarında en etkin olan kollar moda ve müzik olabilir.
Gotik moda, günümüz seksapalitesi biraz çarpıtılsa da köken olarak filmlerde ve romanlarda görebileceğiniz aynı ögelere sahiptir. Siyah ve kırmızının yoğunluğu, deri, sivri metal detaylar, kalın topuklu botlar. Bunlar, şimdiki dönemde görebileceğiniz türden. Tarihte yolculuk yapıldığında ise Gotik Moda, çok geniş bir yelpazeye sahiptir ve diğer tarzlarla da harmanlandığı çok görülür.
Punk, batcave, death rock, romantik, cyber-goth, lolita, steampunk, pastel-goth, nu-goth, victorian, edwardian, trad-goth, vampir, vamp endüstriyel ve belki de emo gibi birçok tarz yer almaktadır ve elbette tartışmaya açıktır.
Gotik müzik ise, klasik müzikten rock müziğe kadar engin içeriklere sahip. Dönem müziğini incelediğimizde, ortaçağ, barok, doğa ve orkestral ögelerin harmanlandığını görürüz. Psalteriyum, organ, ut, nakkare, gayda, çifte flüt, korno, rebap gibi Türk-Arap asıllı çalgı aletleri çokça kullanıldı. Günümüzü incelediğimizde;
Gotik rock, 1970ler sonunda post-punk/punk rock sayesinde, yukarıda bahsettiğim tüm ögelerin temel alınmasıyla ortaya çıktı. Karanlık, horror/horrid (korku ögeleri) gibi entelektüel temalar, romantizm, varoluşçuluk ve nihilizm akımıyla birleştirildi ve hızla yayılan, durdurulamaz bir alt kültür oluşumuna yol açtı. İlklere Bauhaus, The Cure, Siouxsie & the Banshees, The Sisters of Mercy and The Mission gibi grupları/şahısları örnek olarak gösterebiliriz.
Gotik metal, artık gotik rock ve diğer öğelerin çocuğudur adeta ve 1990ların başında ortaya çıkmış, günümüze kadar üzerine eklenerek oluşmuş bir mirastır. Heavy metalin agresifliği ve gotik rockın karanlık-melankolik atmosferi kombine edilmiş, önümüze nefis bir yemek tabağı gibi servis edilmiştir. Çoğu şarkı gotik romanlara dayanır; daha önce okuduğunuz Dracula, Frankenstein: The Modern Prometheus, Dr. Jekyll and Hydeı asla aratmayan, o temadaki şarkılar yazılmıştır. Türün öncüleri; Paradise Lost, My Dying Bride ve Anathema gibi İngiliz gruplardır. Amerikalı Type O Negative, İsveçli Tiamat ve Hollandalı The Gathering ise bu neslin devamıdır.
Bu romantik ve tutkulu akımın parçalarını şu an da görebiliriz, ama etkisinin oldukça azalmış olduğunu ve sosyal medyayla beraber alt kültür olma özelliğini yitirdiğini düşünen kişilerden biriyim. Gotik kültür sanıldığından daha derin ögeler içermekte ve birçok şahısın yansıtamadığını korkusuzca yansıtmakta. Bu incelemede bahsettiğim gibi Romantizm ile birleştiğinde, önünde durulamayacak kadar güçlü bir duygu yüklemesine sahip. İleriki zamanlarda Gotik akımını her yerde görmek/izlemek/okumak ve dinlemek dileğiyle