Güneş Yine Doğacak

Ankara’daki ilk akşamım… Ü. karşımda. Güneşin nadir olarak rengârenk battığı, buz gibi bir havada, kahverengi paltosuna sarılmış, gülümsüyor.. Kızıl saçları alnına düşmüş, elleri paltosunun cebinde. Bir şeyler anlatmak istiyor gözleri. Ben varamıyorum farkına, güzelliği aklımı almış durumda..

yazı resim

Ankara’daki ilk akşamım… Ü. karşımda. Güneşin nadir olarak rengârenk battığı, buz gibi bir havada, kahverengi paltosuna sarılmış, gülümsüyor..

Kızıl saçları alnına düşmüş, elleri paltosunun cebinde. Bir şeyler anlatmak istiyor gözleri. Ben varamıyorum farkına, güzelliği aklımı almış durumda..

Boynuna sardığı yün toplu atkısına gözüm takılmış. Ne de yakışmış diye düşünüyorum.

Duruşunu bozmuyor. Aniden arkasındaki göleti fark ediyorum. Batmakta olan gün ışığı suya yansıyıp Ü. nün sol omzundan dağılıyor, güzelim Ankara şehrine ortak oluyor.

Suyun karanlığı beni ürkütüyor, gel diyorum Ü.ye, fazla yanaşma, yanıma gel, yanaş…

Şimdi yanımda kız. Belediyenin ilgisizliğinden büsbütün kirlenmiş, baştanbaşa izmarit artıklarıyla, yırtık kara poşetlerle dolmuş bir parktayız. Güneş iyice sakladı kendini, karanlık çökmekte. Hafif bir gel git sesinden başka bir ses yok…

Yanına sokuluyorum, kulağına eğilip hafifçe şarkımızı mırıldanıyorum:

“Mevsimlerden ilkbaharken, gönüllere aşk dolarken, sevenlerden meşk ararken, neden benden kaçıverdin. Seni sordum yıldızlara, seni sordum yalnızlara, seni sordum kuşlara, uçan kuşlara./
Hani beni seviyordun, yalnız benle gülüyordun, yokluğunda özlüyordun, neden benden bıkıverdin.”
Bu son dizeyi söylerken boğazıma bir şeyler takıldı, yüreğim acıyla doldu. Gözlerim nemlenemiyordu soğuktan..

“Seni sevdim biliyordun, neden bana küsüverdin.” O sessizdi. Devam ettim şarkımıza.

“Seni sordum yıldızlara, seni sordum yalnızlara, seni sordum kuşlara, uçan kuşlara.”

Yıpranmış, üzeri çizik dolu bir banka oturalım dedim. İtiraz etmedi. Hala, susuyordu.

Bedeni biraz öne eğilmiş, elleri ceplerine sımsıkı sarılmış, tedirgin, sararmış otlara bakıyordu.

Ben ise ondan bir ışık bekler gibi sürekli bedeninin her hareketine odaklanmıştım. Onun için buradaydım, Ankara’ daydım. Acım o kadar büyüktü ki, o bu gibi havada paltosuz, ince bir kazakla hiçbir şey hissetmiyordum. Yüzüm solmuş, sesim çatallaşmıştı. O, hala yere bakmaktaydı.

“Ne zaman dönüyoruz, dedim” ses yok.. Tanrım, bir seda…

Yanıma yanaştı, başı göğsüme düştü, içten içe ağlıyordu. Yüreğimin sızısı hafifliyordu, bir kuş gibiydi şimdi.

Göğsümden bedenime yayılan sıcaklık..

Tanrım ne mutlu bir an.. Hiç bitmesin..
]

Başa Dön