HAZAL
Yanında bir melek duruyor, merak ve umutla
tebessüm etmeye çalışıyor. Şaşkın ve bitkin gözlerle etrafını süzdü. Neler olduğunu anlamaya uğraşıyordu. Soran gözleri hemşirenin gözleriyle birleşti.Hemşire tatlı bir gülümsemeyle kır saçlı adamın alnına dokundu.
-Geçmiş olsun hayata hoş geldiniz.
* * *
Bir kahkaha attı ellerini dizlerine vurarak.Yetişkin bir erkek için çok bayağı gelmişti genç adama. Sert, sert baktı arkadaşına.
-Ben gülünecek bir şey görmüyorum.
Devam edecekti ki! Bahçeli evler otobüsünün geldiğini gördü. O an ne kadar üşüdüğünü fark etti. Ellerini ovuşturup, önündeki yaşlı adamın binmesini bekledi. Ne kadar sıkıcı! Yaşlılıktan mı? Yoksa gerçekten bazı insanlar ağır ve vurdum duymaz mı? idi.
- 7 -
-Beyler, ön tarafa doğru ilerleyelim. Diye, bozuk bir şiveyle biletçinin sesi biraz hızlandırdı yorgun, belki de üşümüş bedenleri.
Evde sekiz arkadaş kalıyorlardı. Ankara' ya Çoğu diğer illerden gelmişlerdi. Hepsi de talebe. Bu daire, Belçika' da çalışan bir gurbetçiye aitti.
Hoş... Uzun süredir kira da ödeyemiyorlar. Elektrik panosuyla ekmek dolabı gibi tanıdık olmuş-
lardı. Beraber yaşamanın sorumluluklarını paylaşmak için tartışıp bir karara varamayanlar söz-konusu kızlar olunca evrenin en uyumlu erkek
topluluğunu oluşturuyorlardı.
Murat en sessiz olanları idi. Yani evin angarya işleri için bulunmaz bir insandı. İşletme okuyordu. Ankara' ya uyum sağlayan tek kişiydi. Babası sık, sık onu görmeye geliyor, Bursa' da bir okulu seçmediği için hayıflanıyordu.
Harun Necdet' e döndü.
-Neydi otobüs durağındaki o gülüşün? Sebebini söyle? Çok basit ilişkiler mi kurduğunu düşünüyor-sun arkadaşlarının?
-Ne münasebet. Özür dilerim. Hiç öyle düşün- memiştim.Benim ki sadece...
-Tamam sus. Konuştukça batıyorsun.
Elimdeki tencere, ov, ov temizlenmiyor. Şeytan diyor ki, otur kuru ekmek ye.
-Hamdi çatalları verir misin. Hazır başlamışken hepsini bitireyim.
-Oğlum o kadar uğraşma. Nasıl olsa yine kirle -necek.
- 8 -