Giriş
Martin Heidegger, 1927 yılında yayımladığı Varlık ve Zaman (Sein und Zeit) adlı başyapıtıyla; felsefe ve bilim çevrelerinde büyük yankılar uyandırmıştır. Heideggerin etkisi dünyada ve ülkemizde halen devam etmektedir. O, felsefenin sonunu bilim ve teknik dünyasının zaferi olarak görüyordu.
Heideggere göre felsefenin sonu, Batı-Avrupa düşüncesine dayalı dünya uygarlığının başlangıcıdır.(1) Heidegger günümüzde sonu gelmiş olarak görülen (pozitivizmin de etkisiyle) felsefenin başlangıcından bu yana olan serüveninde; doğru yolu izleyip izlemediği sorusunu sorar ve bu soruyu felsefe tarihinin başlangıcı olarak kabul gören Antik-Yunan felsefesine kadar götürerek; günümüzde felsefenin esas anlamının çok gerisinde kaldığını ve bitti gözüyle bakılan şeyin aslında hiç başlamadığını (hep eksik ya da yanlış kaldığını) göstermek suretiyle; felsefenin yani en genel anlamıyla varlığın esas (sahih) anlamını ortaya çıkarmaya, açıklığa kavuşturmaya çalışır. Heidegger varlığın anlamını: hocası Husserlden devraldığı fenomenolojik yöntemi geliştirerek oluşturduğu, Dasein Analitiği ile zamansallığı ilişkilendirerek ortaya koymaya çalışır.
Bu incelemenin amacı: Heideggerin varlığın anlamını ortaya çıkarmak amacıyla izlediği yolu (Dasein analitiğini), günümüz yorumuyla ele alarak zamansallığın ne olduğunu ve nasıl ortaya çıktığını eleştirel bir bakış açısıyla göz ününe sermek ve yorumlamaktır. İncelememiz yalnızca ontik ya da ontolojik bir anlam değil, aynı zamanda yaşayan insanın devinen dünya ile ilişkisine dair bir anlam arayışındadır.
Heideggere göre varlık bilinenin aksine kavramların en karanlık olanıdır. Varlığı var olan biçiminde kavramak mümkün değildir. Çünkü varlığa, var olana dair bazı belirlenimler atfederek ulaşmak mümkün değildir. Fakat yine de varlığın (var olan biçiminde) tanımlanamaz oluşu, varlığın anlamına ilişkin sorudan bizi muaf kılmadığı gibi, tersine, bizi bu soruyu sormaya çağırmaktadır. Bu durumda varlık sorusunu yeniden sormamız gerekir. Bunun için öncelikle sorunun formülasyonunu belirlemek gerekecektir.
Her soru sorma, bir şeye ilişkin soru sorma demek olduğundan bir sorulana sahiptir. Öte yandan bir şeye ilişkin her soru sorma, o şeye soru sorma anlamına gelir. Dolayısıyla soru sormaya, sorulanın yanı sıra sorgulanan da aittir.(2) Heideggere göre; varlığa dair soru sorarken aradığımız şey başlangıçta anlaşılmaz olsa da, yine de o şey bütünüyle meçhul değildir.
Varlık sorusunun anlaşılması için öncelikle hikaye anlatmamaya yani başka bir deyişle varolan olarak varolanın kökenini (nedenini) başka bir var olana dayandırmadan belirlemeye çalışmak gerekir.
Heideggere göre hakkında konuştuğumuz, fikir sahibi olduğumuz ya da şu veya bu şekilde ilişki kurduğumuz her şey bir varolandır ve bu durumda bizler de neliğimiz ve nasıllığımızla birer varolanızdır. Varlık ise öylelik ve neden-nasıllıkta, gerçeklikte, mevcut oluşta, kalıcılıkta, geçerlilikte, Daseinda, vardırda yatmaktadır.(3) Bu durumda biz varlığın anlamını nerede, hangi var olanda aramalıyız ya da varlığın açımlanışını hangi var olandan başlatmalıyız? Buradaki var olan herhangi bir var olan olmayıp, soruyu soran olarak bizleriz yani buradaki var olan kişinin kendisidir. Bu durumda varlık sorusunu çalışmak; Ancak bir varolanın kendi varlığı içinde şeffaf kılınması(4) ile mümkün olabilir. Bu durumda varlığın anlamına dair soruyu şeffaf olarak formüle edebilmek için, bizden önce bir varolanın (Daseinın) kendi varlığı bakımından uygun bir biçimde açığa kavuşturulması gerekmektedir.
Varlık sorusunun öz anlamlarından birisi Sorulanın, sorulan soruya özsel olarak tesir ediyor olmasıdır.(5) Bunun anlamı; Dasein karakterindeki bir varolan ile varlık sorusu arasında belirli bir ilişki vardır. O halde; varlığa dair soruda aranılan şey varlık anlayışı, sorulan şey varlık, sorgulanan şey ise Daseindır.
Dasein, varlığın tasavvur edici soyutlanışı bakımından var olanın bir durumu demek değildir. O, varlık anlayışının yuvasıdır.
Bugüne kadar varlık sorusu iki saike (sebebe) dayandırılagelmiştir. Bu sorunun ya kökenine (menşei) atıfta bulunulmuştur ya da bu sorunun belirli bir yanıtının bulunmadığına değinilmiştir. Varlık hep bir var olanın varlığı olarak görülegelmiştir.
Dasein diğer var olanlar arasında bulunan herhangi bir varolan değildir. Onu diğer varolanlardan farklı yapan özelliği; bir varolan olarak kendi varlığına sahipken, aynı zamanda kendi varlığını mesele etmesidir. Dasein kendi varlığı içinde, varlığı şu ya da bu biçimde anlayabilmektedir yani varlık Daseine kendi varlığı sayesinde ve kendi varlığı içinde açımlanır. Bizatihi varlık anlayışına sahip olmak, Daseinın bir varlık belirlenimidir.(6)
Daseinın özünde dünya-içinde-varolmak yatıyor olduğundan; Daseindan hareketle oluşturulan bir varlık anlayışı hem içinde bulunulan dünyada var olanın varlık anlayışı; hem de bu dünyadan (içinde bulunulan) hareketle erişilebilecek olanın varlık anlayışıyla ilişkilidir. Dolayısıyla Daseinın bu özelliğine bağlı olarak esasen; Daseinden farklı olan diğer ontolojilerin de, Dasein üzerinden temellendirileceği bir fundemental ontoloji aranmalıdır.
Dasein kendi varlık tarzına (minvaline) uyumlu biçimde davranarak sürekli olarak ilişki içinde bulunduğu dünyadan hareketle kendi varlığını anlama eğilimindedir.
Heidegger Varlık ve Zaman adlı eserinde varolanın varlığının anlamını zamansallık olarak nitelendirecektir. Daseinın varlık tarzı, bizzat var olmak durumuyla varlığı anlamasıdır. Bu ilişki içerisinde ele aldığımızda Daseinın varlığı belirtik (açık, belli) olmadan anlayıp yorumlaması; Heideggere göre, zaman iledir. Bu durumda her türlü varlık anlayışının ve varlık yorumunun kavrayışı ancak zaman ile mümkündür. Bunun akla yatkınlığını sağlayabilmek üzere zaman, hem bizatihi varlığı anlayan Daseinın varlığı olarak, hem de varlık anlayışının ufku olarak zamansallıktan hareketle asli biçimde açığa çıkarılmalıdır.(7)
Buradaki zaman kavramını alelade zaman anlayışlarından ayırt etmek gerekir. Alelade zaman anlayışı, Aristotelesten başlayıp Bergson ve sonrasına kadar sürüp gelen, kendine geleneksel zaman kavramında ifade bulan bir zaman yorumuyla belirtik (açık) hale gelmiştir. Burada açıkça ortaya konulması gereken şey, söz konusu zaman kavramı ile esasen alelade zaman anlayışının zamansallıktan neşet edip etmediği (çıkıp çıkmadığı), neşet ediyorsa bunun nasıl olduğudur. Böylece alelade zaman kavramının haklı itibarı yeniden iade edilecektir ve böylece, bu zaman kavramıyla söylenmek istenenin aslında mekan demek olduğunu savunan Bergson un tezine karşı çıkılmış olunacaktır.
Uzun zamandan beri zaman varlığın çeşitli sahalarını birbirinden ayırt etme görevi görmektedir. Örneğin Zamansal var olanlar (doğada görülen olaylar ve tarihte yaşananlar) ile zamansal olmayan var olanlar (mekansal ve rakamsal ilişkiler) birbirinden bu şekilde ayırt edilmektedir.(8) Yani sadece zaman içinde var olan olarak var olanlar ya da var olanların zamansal niteliği değil bizatihi zamanın kendisi. Ancak bu durumda, zamansal ifadesi, sadece zaman içinde var olan anlamına gelmekle kalmaz. Çünkü zaman dışı ve zaman üstü olanlar da varlıkları bakımından zamansaldırlar.(9)
Varlığın anlamını ararken yapılması gereken ilk şey Dasein analitiği oluşturmaktır. Bunu yaparken görülecektir ki Daseinın yapıları aslında zamansallığın bir halidir. Daseinın varlığı, anlamını zamansallıkta bulmaktadır. Nitekim zamansallık, Daseinın zaman içinde var olan olup olmadığından, zaman içinde nasıl varolduğundan başka, bizatihi Daseinın bir zamansal varlık minvali olan tarihselliğinin de olanak koşuludur.(10) Buradaki tarihsellik, tarihten yani dünyadaki tarihsel yaşanmışlıklardan önce gelmektedir.
Geleneksel hale gelen ontolojik anlayış; geleneksek kategori ve kavramların kısmen hakiki biçimde derlendiği asli kaynaklara erişimi engeller. Yani başka bir deyişle gelenek, Daseinın tarihselliğini kendi kökünden koparır. Başlangıçta da dendiği üzere; varlığa ilişkin sorunun temel problemi, onun çözülmemiş olmasından çok unutulmuş olmasındandır. Günümüzde geleneksel hale gelmiş olan Yunanlıların ontolojisi; Daseinı ve varlığı dünyadan hareketle anlamaya çalışmış (fakat zamanla), bu düşünce varlığı kendiliğinden anlaşılır olarak kabul etmiştir. Kökünden koparılmış olan Yunanlıların bu düşünce biçimi, ortaçağın ontolojisi üzerine de doğrudan etki etmiştir. Varlığa yönelik sorunun sürekli ihmali nedeniyle, bu tarz (asli sorudan uzak kalan) ontoloji ve ontolojiler, -varlığı ve varlığın yapısını soruşturmadan- varolmaya devam etmişlerdir.
O halde, eğer varlık sorusu yeniden sorulacaksa; öncelikle bu sorunun günümüzde katılaşmış hale gelen gelenekten ayrılması, koparılması gerekmektedir. İşte biz asıl ödevimizi, varlığın ilk ve ondan sonraki yönlendirici belirlemelerinin kazanıldığı asli tecrübeleri olması bakımından Eskiçağ ontolojisinin geleneksel envanterinin varlık sorusunun rehberliğinde bozumu olarak anlıyoruz.(11) Bu bozumun eğilime uygun olarak, ontolojinin tarihi içinde varlığın yorumu yapılırken, öncelikle varlığın zaman fenomeniyle bir araya getirilip getirilmediği sorulmalıdır. Bu temporalite sorunsalıyla ilgilenen ilk ve tek kişi Kant olmuştur. Fakat yine de Heideggere göre; Kantın zaman çözümlemesi (zaman fenomenini özneye geri taşıdığı halde), geleneksel alelade zaman anlayışını aşamamıştır.
Heideggere göre modern felsefenin kurucusu olarak kabul edilen Desccartes, varlık sorusunu ihmal etmek durumunda kalmıştır, ona göre Dercartes (meditasyonlarda) varolanlar üzerine, ortaçağ ontolojisinden hareket ederek görüş beyan etmektedir. Dolayısıyla felsefenin sözde yeniden başlangıcının, uğursuz bir önyargının yeniden gövermesinden başka bir şey olmadığı ortaya çıkmaktadır.(12) Böyle bir önyargı üzerine temellendirilen felsefeler; Eskiçağ ontolojisiyle eleştirel bir hesaplaşmaya girememişlerdir.
Heideggere göre Yunanlıların varlık yorumunda zaman, diğer vaorolanlar gibi ele alındığından; bu yorumlarda zamanın fundamental ontolojik işlevine dair bir malumat yoktur. Heidegger bu durumu, Aristotelesin zaman görüşüne değinerek eleştirir. Aristotelesin zaman anlayışı, zaman fenomeni üzerindeki ilk ayrıntılı yorumdur. Buna ek olarak; Aristotelesin bu yorumu kendisinden sonraki bütün zaman görüşlerinin özünü oluşturacaktır (Heidegger bu yoruma Bergsonu da dahil eder). Heidegger, Kantın zaman anlayışında da Aristotelesin ortaya koydu yapılar içinde hareket edildiğini söyleyerek; Kantın ontolojideki temel yönelimi ile Yunanlılarınkinin paralellik gösterdiğini söyler. Varlığın anlamına ilişkin rehber soruyla birlikte bu inceleme, esasen felsefenin fundamental sorusuna gelip çatmaktadır. Söz konusu sorunun ele alınış minvali fenomenolojidir.(13)
Heideggere göre varlık sorusunun üstünün örtük kalmasının temel nedeni; fenomenolojik hatalardır. Bu hatalardan en önemlisi fenomenolojinin bir bilim olarak nitelendirilmesi ve burada sözü edilen fenomenlerin önceden verili olduğunun varsayılmasıdır. Oysa Heideggere göre fenomenoloji; bir konuyu değil bir yöntemi isimlendirmektedir. O halde Heideggerin yöntem olarak kabul ettiği fenomenoloji nedir?
1 Ökten, Kaan H., Heidegger Kitabı, Agora Kitaplığı, İstanbul 2004, s.107
2 M.Heidegger, Varlık ve Zaman, Çev; Kaan H. Ökten, Agora Kitaplığı, İstanbul 2008, s. 4
3 Heidegger, a.g.e., s. 6
4 Heidegger, a.g.e., s. 7
5 Heidegger, a.g.e., s. 8
6 Heidegger, a.g.e., s. 12
7 Heidegger, a.g.e., s. 18
8 Heidegger, a.g.e., s. 18
9 Heidegger, a.g.e., s. 19
10 Heidegger, a.g.e., s. 20
11 Heidegger, a.g.e., s. 23
12 Heidegger, a.g.e., s. 25
13 Heidegger, a.g.e., s. 28