Nice arsız bir bekleyişti bu
Kimi ayrılık diyordu adına, kimi gurbet
İklimler ötesi bir ülkeden haber bekleniyor, bir türlü gelmiyordu
Mesafeler, birim ölçülerin karesi ile çarpılmış kadar hesapsız
Zaman, kaçıncı milât ile ters yüz olmuştu
Hayra yorulan düşler gerçekleşmiyordu hiç
“ Yılan Hikâyesi “ derler ya hani, tıpkısı…
Bu kaçıncı dargınlıktı karşılıklı
Ve sayılamayacak kadar bol
Ayrılan eller bir sonraki vedâ için yeniden hazırdı kenetlenmeye
Kaç gün sürecekti gönüllerdeki ateşkes
Neden yüreklerle, diller farklı şeyler söylerdi
Şu eski masa üzerinde dirseklerimizin saatler boyu sabırla direnip,
Avuçlarımızın kâh sevgiyle, kâh hışımla yapıştığı zamanları
Haırlamamam mümkün mü?
Şüphelerin, kuşkuların, korkuların ne varsa benden yana
Hep burada dile gelirdi
Dilinin salvo atışlarından yaralıydım, anlamıyordun.
Susuşum bir kabul değildi oysa.
Seni kırmak istemediğimi anlayamamıştın bir türlü.
Şimdi farkındasın biliyorum.
Farkındasın da o gönlünü bir zifir gibi bürümüş gurur
Elvermiyor itirafına pişmanlığını.
Oysa bilmiyordun ki
Vaktaki gururu, kibiri atsan da bir tarafa
Bende kalmışmıydı eskilerdeki sevdâ
Hırs, arzu, sevinç, istek ne varsa senden yana her şey
Aklına bile gelmiyor
Ancak maalesef öyle
Sevdâ da, Leylâ da geçmişte kalmış.
Geçmişe dönmekse muhal…
http://ferahnak.wordpress.com/2010/08/08/her-sey-gecmiste-kaldi/