Sinema hakkında bilinmesi gereken en önemli konun filmlerin rastgele çekilmediğidir. Her filminde yönetmenin ve senaristin kültüründen, inancından, hayata bakış açısında ve siyasi bir iz vardır. Ve bu iz görünen ve görünmeyen bir şekilde filmin içeriğine serpiştirilir. İzleyici farkında olmadan film gibi düşünmeye başlar, filmden esinlenerek hareket eder, konuşur, giyinir, mimikler edinir. Bu durum izleyici tarafından farkında olmadan edinir. Çünkü filmler izleyicinin duygularına, ilgisine, beğenisine, heyecanına, düşüncesine kısacası ihtiyacına yönelik hazırlanır. Ve her izleyici filmlerde kendisine yönelik bir kare bulur. Bulunca mutlu olur. Motive olur. Durumunu meşrulaştırmış olur.
Sinemanın bu büyülü yönünü sinemanın ilk gününde farkında olan Amerika yönetimi, sinemanın izleyici üzerindeki gücünü kendi lehine çevirmek için ciddi yatırımlar yaptı, yapmaya devam ediyor. Bundan olsa gerek dünyanın birçok ülkesinde sinema dağıtım ağını eline geçirdi ki ülkelerin sinema salonlarında, televizyonlarda kendi filmlerini rahatlıkla gösterime koyabilsin. Bugün Türkiye sineması, sinema salonlarında kendine yer bulamıyorsa bunun altında Amerikaların kontrolü eline geçirmiş olmasındandır. Bu sadece Türkiye sineması için değil, Avrupa ve Uzakdoğu sinemaları içinde geçerlidir. Amaç Amerikalı gibi düşündürtmek ve yaşattırmaktır. Bu olmasa da en azından insanları pasifsize etmek, Amerikaya bakışı sempatik hale getirmektir.
Amerika sinemasını iyi okumak ve çözümlemek, Amerikalıların sinema üzerinden devlet ve milletlere vermek istediği mesaj kodları rahatlıkla ortaya çıkacaktır. Biz bu çalışmada Amerika sinemasının filmlerinin genelinde kullanılan kodlardan ortak bir okuma yapmaya çalışacağız.
1-Yenilmezlik ya da Dünyanın Tek Gücü Algısı
Vietnam savaşından, Sovyet birliğin dağılmasından sonra Amerikan Sineması, kendi halkının gözünde imajını düzeltip, ordusunun ve istihbaratının gücünü gösterdikten sonra sinema üzerinden dünyanın süper gücü imajını oluşturdu. Ve Amerikanın yenilmezliği, büyüklüğü, gücü ve yıkılmazlığı dünyaya ilan eden Amerikan sineması yeni düşman arayışlarına girdi.
Dünyanın en güçlü devleti Amerika, dünya üzerinde kendisine meydan okuyacak güç olmayınca ve sinema üzerinden Amerikanın gücünü göstermek ve Amerika halkının birlikteliğini, devlet halk kaynaşması için yeni düşmanlar ya da nedenler gerekiyordu.
Amerika sineması, bu defa gözünü dünya dışındaki varlıklara dikti. Evet, Amerika sineması Amerikanın yeni düşmanı uzaylılar oldu. Uzaylılar Amerikayı ve dünyayı işgal etmeye, yok etmeye gelirler. Amerikanın birçok bölgesini gelişmiş silahlarla yok edip, işgal etmeye ve Amerikan halkını öldürürler. İlk başta yenilmiş gibi görünen Amerikan ordusu ve halkı bir şekilde uzaylıların zayıf noktasını bulup, uzaylıları öldürerek, Amerikayı kurtarırlar. Zaten dünyanın diğer ülkeleri uzaylılarla baş etmenin yolunu bulamazlar. Amerikalılar diğer devletlere bilgi verir. Böylece Amerikanın işgal edilmesi demek dünyanın işgal edilmesi, Amerikanın kurtulması demek dünyanın kurtulması manasına gelir.
Amerikan sineması, uzaylıları da yenerek süper güç olduğunu ispatlayarak dünyaya bakın teknolojisi gelişmiş uzaylılar bile bizi yıkamıyor, bizimle baş edemiyor. Sizler nasıl bizimle baş edeceksiniz. Halkına da bütün zor ve kötü günlerde birlikte mücadele etmeyi ve kaynaşmayı, devlete ne olursa olsun güvenleri gerektiğinin telkinini yaparlar.
Peki, uzaylılar dışında Amerikayı ne, kim yok edebilir? Öyle ya dünya üzerinde Amerikayı ortadan kaldıracak güçlü bir devlette yok. Amerikan sineması buna da çözüm buldu. Amerikan halkına bizi doğal afetler ancak yok edebilir düşüncesini ortaya attılar. Depremler, buzulların erimesi, okyanus dalgaları, fırtınalarla Amerika devletini ve halkını imtihan ettiler. Sonuçta Amerikaya doğal afetler zarar verebilir, ama Devlet ve halk elle verirse bunun üstesinden gelebilir imajı verildi. Uzaylılardan sonra doğal afetlerin bile Amerikayı yok edemeyeceği seyircilerin bilinçaltına serpiştirildi. İzleyici bunları görünce Amerikaların her şeyin üstesinden geleceği inancı pekiştirildi.
Sinemada önemli olan kitleyi bir şekilde etkilemektir. Etkilemek için her kurguya, müziğe, duygusallığa ve düşünceye rahatlıkla yer verilir. Yeter ki seyircinin algıyla oynanabilinsin. Tabii bir filmle algı yönetilmez, aynı tarz filmlerin üst üste çekilmesinin algı yönetimi için süreklilik gerektiğidir. Sürekli benzer filmler algıyı etki altına almayı kolaylaştırır. Yönetmenin, mekânın, oyuncuların değişmesi önemli değildir. Bunlar farklılaşsa da verilmek istenen değişmiyor.
Osman Tatlı
www.osmantatli.com.tr
osmantatli@gmail.com