bunca yıl aşkı aradık doruklarda
bilmediğimiz diyarların yürek ovalarında
sulara düşen ilk cemre ile başkaldıran
bir kardelendi o kuytularda
dokunsan kırılır, solar
öyle narin, öyle nadide
oysa işgaldi hep sol yanımız
baskınlar, talanlar gördük
meydan savaşlarından çıktık
kimi zaman galip ve muzaffer
kimi zaman yenik düştük
bir yudum sevda belasına
türlü yemiş bir bahçe çizmiştik
sınırsızdı haritası hülyalarımızın
dört mevsim çiğdem çiçek bir coğrafya
ve sen kar toplardın dağlarından
bahara verirdin ellerinle
çılgın taylar gibi dolu dizgin
gelip geçerdin yaylasından
dört nal parçalardın, kırılırdı düşler
bunca yıl aşkı aradık
gidilmemiş yolların tozlarında
kırlangıçların son göçüydü o
bilmezdi dönüş yolunu
asıl adıydı ayrılığın
sevdiğimiz kadar bilirdik ikimizde bunu
her ateş kendi içinde yanar
kendi küllerini savurur
her yalnızlık kendini vurur
kendi duvarlarında parçalanır
kendi aynasını kırar
kendi suretini döker geceye
kayıp tarihlerde yürek yitirdik
acılar dağlayıp köz bastık yaralara
giden yoldaşlar idealler bıraktılar
bir de meşalesini kavganın
giden sevgililer anıları kanattılar
kimseler bilmedi
diyar diyar sürülüp kovulurken her kapıdan
kaç eşikte izler bıraktık ardımızda
alaz alaz yanan düşler bıraktık
kaç yağmurda kanımızla yıkadık tarihi
ve kaç sayfamızı yırtıp yok ettiler
kaç gökkuşağı geçti üstümüzden
sen içimin kırılan dalı
yaslandığım karaağaç gövdesi
tutup yüzümü bağrına bassan
gövdemi gövdene sarsan
ufuklarına varsak ölümüne sevmelerin
kimseler bilmedi
gün sensiz akardı geceye
sensiz atardı tan
beni şafaklarına al sevgili
yüreğindeki cehennemde yak
ağır geliyor omuzlarıma gökyüzü
dökme beni teninin terinden
yandıkça korlanıyor sevda yüreğin közü...
] ]