Sözlükte yükseltmek, yüceltmek anlamındaki ilâ mastarıyla Allahın sözü manasındaki kelimetullāhtan oluşan bu terkipte yer alan kelimetullahın, tevhid inancının esasını teşkil eden lâ ilâhe illallah (Allahtan başka tanrı yoktur) sözünü ve daha genel olarak Allahın insanlığa gönderdiği son dini ifade ettiği kabul edilmektedir.
Genel olarak sözlük ve terim manası bu şekilde olan İlay-ı KELİMETULLAH davası bizim yaşama rehberimizdir.
Osmanlı Devletinin büyümesi ve Cihana hakim olma düşüncesinin temeli bu dava şuuruna dayanmaktadır. Bu şuurla cihat etmişti neferler bu uğurda savaşmışlardı. İnsanlığa ulaştırmak istenen temel gaye İslam Güneşi idi.
Peki biz devrimizde bu meseleleri gençlerimize nasıl anlatabiliriz diye düşünürken karşımıza Balasagunlu Yusuf Has Hacibin şu yazıları geliyor. Ancak bu sadece onun eserinden alınan yazı olmayacak bu benim de acizane yorumlarımı katarak yazdığım yazı olacaktır. Aşağıda okuyacağınız yazıda devrimiz anlatılırken genel olarak olumsuzlukları konuşulmaktadır. Bunu bir özeleştiri şeklinde okumanızı tavsiye ediyorum.
Ey bilge kişi dikkat et ! Günümüzde işler tamamen değiştir. Bilgi sahibi olanlar dışlanıyor ve küçük görülüyor. Bir kenarda sinmişler, akıllı kişiler korkmadan Hakkı haykırması gerekirken dillerini yutmuş gibi ağızlarını açmıyorlar. Ülkede kötü insanların sayısı her geçen gün çoğaldı uysal kişiler toplumda dışlanılmaya çalışıldı. Sokaklarda her türlü kültürümüze ve milletimize yakışmayan hareketler yapıp serserilik yapan İslama ve Ülkemize saldırmaya çalışanlar yüksekte görüldü. Şarap ile yüzlerini yıkayıp ibadeti bırakanlar saygı görüyor. İçki içmeyenler küçümseniyor, istedikleri gibi at koşturuyorlar. Fesat karıştırıp kötülük katanlar mert sayılıyor. Namaza, oruca devam edenler bozguncu sayılıyor. Helal büsbütün ortadan kalktı, haram çoğaldı. Helalin adı kaldı. Onu gören bile yok. Haram kapış kapan gidiyor. Ama bir türlü doyan da harama haram diyen de yok. Onu bırakıp helal yiyen ise neredeyse hiç yok. Dünyanın hali tamamen değişti. İnsanların gönlü ile dilleri birbirine uymuyor. Hal böyle olunca ben bilgiyi, ilmi ve irfanı kimden alıp kullanabilirim ! Halktan vefa gitti yerini cefa aldı. İtimat edilecek kendine güvenilecek kimse çok azaldı. Akrabalar arasındaki yakınlık kalktı. Kardeşlik uzaklaştı. Candan arkadaşlık hiç kalmadı. İnsanları ancak para birbirine yaklaştırdı. Küçüklerde terbiye büyüklerde bilgi kalmadı. Kaba insanlar doldu nezaket kalmadı. Emanetin adı kaldı onu yerine getiren yok. Nasihatin sözü var tutan yok. Marufu emreden kim ? Münkeri nehyeden kim ? Doğruluk yerini eğriliğe bıraktı. Allah rızası için iş gören kalmadı. İnsanların bir çoğu paranın kölesi oldu, zengine boyun eğdi. Camiiler çoğaldı,cemaat azaldı. Müslümanların ülkesi karıştı birbirlerinin etini yiyorlar. Kafirler ise tam bir birlik içinde yaşıyor. Müslümanların malı çalındı yağma edildi. Bozgunculuk ve kötülük sesleri o kadar çok yükseldi ki geceleri uyunmuyor. Kuran sesi ilim sesi azaldı, gönüller katılaştı diller yumuşadı. Doğruluk uçup gitti kokusu kaldı . Oğul babaya babalık eder oldu. Hayat zorlaştı, endişe arttı hırs ve tamah arttı, huzur kaçtı. Dünyayı başka bir kalıba soktular da, hayrete düşen kimse yok ! Oğul kız aileye saygıyı bıraktı. İhtiyar kelimesi hakaret sayıldı. Düzen değişti yasalar bozuldu. Ak ve kara ayırt edilemez oldu.
Her şeye gücü yeten Rabbim sonumuzu hayırlı kılsın. Bu fitne, bela ve kötü gelenekleri ortadan kaldırsın. AMİN. BALASAGUNLU YUSUF HAS HACİP
"Ey yolunda sevinçle ilerleyen genç! Sözümü boş sayma. Gönülden, içinden gelerek dinle ve uy. Doğruluk yolundan şaşmamaya çaba göster. Gençliğin boşa geçmesin. Ondan yeteri kadar yararlanmayı bil, gençliğini değerlendir. Çünkü ne kadar sıkı tutarsan tut o bir gün elinden kaçar. Sende gençlik gücü varken boşa harcama. İbadetten hiçbir zaman geri durma, hep ibadet et. Bu sözümü iyi dinle, sonra elden gidince gençliğin, özlemini çeker pişman olursun; ama yararı olmaz." (Kutadgu Bilig, s.11)
İLMİN KALDIRILMASI, BİLGİSİZLİĞİN KÖKLEŞMESİ, ŞARABIN İÇİLMESİ, ZİNANIN ÇOĞALMASI KIYAMET ALAMETLERİNDENDİR.
HADİS / BUHARİ
Şimdi yolculuğumuza Abdullah bin Mesud Sahabemizin kısa bir hayatını öğrenip hayatımıza onun hayatından kesitler alalım. Alalım ki konusunu işlediğimiz Kelimetullah davasını iyice öğrenebilelim. Konumuzun ortasında bir hayat hikayesi anlatmamızın sebebi şahsiyetlerin düşünce ve bakış açılarından etkilenelim etkilenelim ki anlatmış olduğumuz konu en iyi şekilde anlaşılsın.
Abdullah bin Mesud
Adı Abdullah, künyesi Abdurrahmandır. Babası Mesud annesinin adı ise Ümm-i Abdır. Gençliğinde koyun güderek çobanlık yapmıştır. Hz. Peygamberle aralarında geçen olağan üstü bir hadiseye bağlayan haberler yanında, Peygamberin Erkamın evine yerleşmesinden veya Hz. Ömerin İslâma girmesinden önce müslüman olduğuna dair rivayetler de vardır. Abdullahın annesi Ümmü Abd bint Abdüved ve kardeşi Ukbe de ilk müslümanlardandır. Abdullah b. Mesud Hz. Peygamber ile ilk tanışması ve karşılaşmasını şöyle anlatır: Ben Ukbe b. Ebi Muayt'ın koyunlarını güdüyordum. Bir gün Rasulullah ve Hz. Ebu Bekir yanımdan geçiyorlardı. Rasulullah bana sütümün olup olmadığını sordu. Ben de ona çoban olduğumu ve bu koyunların emânet olduklarını söyledim. Bunun üzerine Rasulullah:
"Yavrulamamış ve süt vermeyen bir koyunun var mı? Bana gösterir misin?" dedi.
Ben de koç yüzü görmemiş bir koyun getirdim. Rasûlullah koyunun memesini tutup sağmaya başladı. Gerçekten yavrulamamış ve sütü olmayan bu koyundan süt sağıp Ebu Bekir'e verdi. Hz. Ebu Bekir içti; sonra kabı Rasûlullah alıp o da içtikten sonra koyunu saldı.
Abdullah bin Mesûd, olanları hayretler içinde seyretti. Dayanamayıp sordu:
- Bu nasıl oldu? Hiç sütü olmayan koyundan bu kadar sütü nasıl sağdınız? Söylediğiniz duâyı lütfen bana da öğretin.
Peygamber efendimiz, onun başını sıvazlayıp:
- Allahü teâlâ sana rahmet etsin! Sen Hakkı öğrenebilecek bir çocuksun, buyurdu.
Bu mucizeyi gören Abdullah b. Mesud:
- Siz sıradan bir kimse değilsiniz. Senin, Cenâbı Hakkın Peygamberi olduğuna inandım, deyip Kelime-i şehâdet getirdi ve Müslüman oldu.
İşte İbn Mesud o günden sonra Hz. Peygamberin yanından ayrılmadı.
Kuranın Açıktan Okuyan İlk Müslüman Olması
İbn Mes'ud, müslüman olduğu sıralarda müslümanlar Hz. Peygamber ile açıktan açığa ibâdet edemiyor, istedikleri yerde yüksek sesle Kur'an okuyamıyorlardı. Müslümanların böyle bir hareketi, müşriklerin bütün câhilî duygularını kabartır, onları müslümanlara karşı şiddetli ve canice saldırılarda bulunmaya sürüklerdi.
İşte bu zor günlerde Abdullah İbn Mes'ud, Kâbe'de Kur'ân okumak istemişti. Hz. Peygamber ve Ashâbı bunun tehlikeli bir hareket olduğunu, özellikle Mekke'de kendisini himaye edecek büyük bir âilenin bulunmadığını, müşriklerin ona karşı pervasızca hareket ederek kendisini işkenceye uğratacaklarını söylemişler, fakat İbn Mes'ud'un imanı bütün bunları geçmiş: "Beni, onların şerrinden Allah korur!" diyerek bu işi yapacağını belirtti.
Ertesi gün, Makâm-ı İbrâhim'e gitti. Müşrikler orada toplanmış hâldeydiler. İbni Mes'ûd Rahmân sûresini okumaya başladı.
Müşrikler hep birlikte üzerine yürüdüler. Tekme tokat vurmaya başladılar. Yüzü gözü her tarafı yara bere içerisinde kaldı. Fakat o, sanki hiç bir şey yapılmıyormuş gibi sâkin sâkin Kur'ân-ı Kerîmi okumaya devam etti. Okuması bittikten sonra Eshâb-ı kirâmın yanına vardığında dediler ki:
- Korktuğumuz başımıza geldi. Bir daha gidip onların yanında okuma!
Abdullah ibn Mesudun cevabı ise şu şekildeydi:
- Hayır yine gidip okuyacağım. Müşrikleri ilk defa böyle perişan hâlde gördüm. Onların âcizliği beni çok sevindiriyor. Bana yapılan işkencelerden acı duymuyorum.
O, ertesi günü yine gidip, tekrar okudu. Yine tartakladılar. Hattâ kızgın çöllere yatırıp işkence ettiler. O yine aldırmadan okumalarına devam etti. Sonunda müşrikler çâresiz kaldılar.
Abdullah İbn Mes'ud, Kureyşliler'in bu haince hareketleri yüzünden hastalanmasına rağmen içinde yanan iman ateşi zerre kadar sönmemiş, mâneviyatı asla sarsılmamıştı. İbn Mesud, ilk fırsatta aynı hareketi tekrarlamış; yine Kureyşliler'in toplandıkları yerlerde Allah kelâmını en yüksek sesle okuyup Hz. Peygamber'den sonra ilk kez Kâbe'de Kur'ân okuyarak müşriklere İslâm mesajını tebliğ etmişti.
Rabim makamını ali eylesin.
ilay-ı KELİMETULLAH davasını az çok kavrayabildiğinizi düşünüyorum. Şimdi daha iyi kavrayabilmek için biraz da ecdadımız Osmanlı halkından ve padişahlarından biraz değineceğiz. Ancak şu bilinmelidir ki Koca bir Osmanlı Devleti kurulma sürecinde iken ilk inşa zamanlarında Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi bu dava şuuruyla cenk etmişlerdir.
Öncelikle Osmanlı Devletinin yöneticileri için bir kronolojik sıralama yapalım. Bu sıralamadan sonra bu şahsiyetler hakkında yönettikleri halk hakkında biraz konuşacak ardından birkaç şiir ile birlikte bir diğer başlığımız Kültürümüz ve Geçmişimiz konumuza geçiş yapacağız. Allahın izni ile. Biliyorsunuz onun izni olmadan bir yaprak bile hareket etmez ne kadar akıl almayacak bir şey ne kadar kudretli bir güç değil mi ?
Osman Gazi (1299-1326)
Osmanlı Devleti'nin ilk padişahı ve kurucusudur. Devletin kuruluşundan itibaren genişleme politikası izlemiş ve birçok fetih yapmıştır.
Orhan Gazi (1326 1362)
Osman Gazi'nin oğlu olan Orhan Gazi, babasının vefatı üzerine tahta çıkmıştır. Padişahlığı döneminde Bizans ile yoğun bir mücadele içine girmiştir.
- Murad (1362 1389)
- Murad, Sırpsındığı ve 1. Kosova gibi önemli savaşlarda bizzat savaşmıştır. Kendisi aynı zamanda Edirne'yi de fethetmiştir. Kendisi 1. Kosova Savaşı'nda şehit olmuştur.
Yıldırım Bayezid (1389 1402)
Yıldırım Bayezid, Osmanlı Devleti'nin topraklarını Fırat Nehri sınırlarına kadar genişletmiştir. Niğbolu Savaşı'nda Haçlı ordusunu ağır yenilgiye uğratan padişah Ankara Savaşı sonrasında Timur'a esir düşerek bu esaret sırasında 1403 yılında vefat etmiştir.
Çelebi Mehmed (1413 1421)
Ankara Savaşı'ndan sonra yaşanan Fetret Devri, Çelebi Mehmet ile sona ermiştir. Bu sayede Anadolu'daki siyasi birlik tekrar sağlanmıştır. Bu özelliği nedeniyle kendisine Osmanlı Devleti'nin 2. kurucusu da denir. - Murad (1421 1451)
Hükümdarlığı döneminde Varna ve 2. Kosova Savaşı'na katılan 2. Murad Balkanları bir Türk yurdu haline getirmiştir.
Fatih Sultan Mehmed (1451 1481)
Osmanlı Devleti'nin en önemli ve kudretli padişahıdır. İstanbul'u fetheden padişah, adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır. - Bayezid (1481 1512)
Fatih Sultan Mehmed'in oğlu olan 2. Bayezid yoğun deniz savaşları ile gündeme gelmiştir. Bu sayede Akdeniz'deki Venedik üstünlüğüne son verilmiştir.
Yavuz Sultan Selim (1512 1520)
Bu dönemde doğu seferlerine önem verilmiştir. Bu dönemde aynı zamanda halifelik Osmanlı Devleti'ne geçmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman (1520 1566)
Osmanlı Devleti'nde en uzun süre tahtta kalan padişah Kanuni Sultan Süleyman'dır. Tam 46 yıl tahtta kalmıştır. - Selim (1566 1574)
- Selim dönemi Osmanlı Devleti'nin gücünü koruduğu bir dönemdir. Tunus, Sakız Adası ve Kıbrıs gibi yerleşim yerleri bu dönemde fethedilmiştir. Söz konusu dönemin en önemli savaşlarından biri İnebahtı Savaşı'dır.
- Murad (1574 1595)
Osmanlı Devleti'nin en geniş sınırlara ulaştığı döneminde 3. Murad tahta çıkmıştır. Fas, Gürcistan ve Tiflis bu dönemde fethedilmiştir. - Mehmed (1595 1603)
- Mehmed, tahtta bulunduğu 8 yıllık sürede sadece 1 kez sefere çıkmıştır. Eğri ve Kanije Kaleleri bu dönemde fethedilmiştir.
- Ahmed (1603 -1617)
Sancağa çıkmadan padişah olan ilk hükümdar 1. Ahmed'dir. Bu dönemde yapılan Zitvatorok Antlaşması ile devletin Avusturya'ya olan üstünlüğü sona ermiştir. - Mustafa ( 1617 1618)
- Mustafa, 2. Murad ve Fatih Sultan Mehmed'den sonra iki kez tahta çıkan 3. Padişahtır. Kendisinin ilk saltanatı sadece 96 gün sürmüştür.
Genç Osman (1618 1622) - Mustafa'nın tahttan indirilmesi ile Genç Osman tahta çıkmıştır. Yapmak istediği yenilikler nedeniyle çeşitli isyanlar çıkmış ve yeniçeriler tarafından tahttan indirilmiş ve öldürülmüştür.
- Mustafa ( 1622 1623)
Genç Osman'ın öldürülmesi ile 1. Mustafa ikinci kez tahta çıkmıştır. 1 yılı aşkın bir süre süren 2. saltanat dönemi, kendisinin tahttan indirilmesi ile son bulmuştur. - Murad (1623 1640)
- Murad tütün ve alkon yasakları ile bilinen bir padişahtır. Bağdat, Erivan ve Kafkasların büyük bir kısmı Onun döneminde Osmanlı egemenliğine girmiştir.
Sultan İbrahim (1640 1648)
Sultan İbrahim 4. Murad'ın kardeşidir. 18 Ağustos 1648 tarihinde tahttan indirilmiş ve idam edilmiştir. - Mehmed (1648 1687)
Sultan İbrahim tahttan indirildikten sonra 4. Mehmed tahta çıkmıştır. İki ay süren 2. Viyana kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanması üzerine tahttan çekilmiştir. - Süleyman (1687 1691)
Bu dönemde kaybedilen Belgrad tekrar Osmanlı topraklarına katılmıştır. - Ahmed ( 1691 1695)
- Ahmed döneminde daha çok Avusturya ile mücadeleler söz konusu olmuştur. 1695 yılında Sakız Adası tekrar fethedilmiştir.
- Mustafa (1695 1703)
Bu dönemde Avusturya topraklarına 3 kez sefer düzenlenmiştir. 3. Seferde çok ağır bir yenilgi alınarak Karlofça Antlaşması imzalanmıştır. - Ahmed (1703 1730)
Sırbistan ve Belgrad 3. Ahmed döneminde kaybedilmiştir. - Mahmud (1730 1754)
Osmanlı Devleti'nin Avrupa tarzı ıslahatlar yaptığı bir dönemdir. Bu ıslahatların en önemlisi Kara Mühendishanesi'dir. - Osman (1754 1757)
- Osman 3 yıl gibi kısa bir süre Osmanlı tahtında kalmıştır.
- Mustafa (1757 1774)
- Mustafa döneminde özellikle askeri alanda önemli ıslahatlar yapılmıştır. Mühendishane-i Bahri Hümayun bu dönemde kurulmuştur.
- Abdülhamid (1774 1789)
Küçük Kaynarca Antlaşması bu dönemde imzalanmıştır. Kırım, bu dönemde Rusya tarafından işgal edilmiştir. - Selim (1789 1807)
Osmanlı Devleti'ndeki yenileşme hareketlerinin en önemlileri 3. Selim döneminde yapılmıştır. Bu dönemin en önemli ıslahatı Nizam-ı Cedid ordusunun kurulmasıdır. - Mustafa (1807 1808)
1 yıl tahtta kalan 4. Mustafa, bu süre sonunda tahttan indirilmiş ve yerine 2. Mahmud tahta çıkmıştır. - Mahmud (1808 1839)
- Mahmud döneminde çok önemli ıslahat hareketleri yapılmıştır. Bunlar içinde il resmi gazetenin çıkarılması, tıp okulunun kurulması ve Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması gibi gelişmeler ön plana çıkar.
Sultan Abdülmecid (1839 1861)
Osmanlı döneminde çıkarılan Tanzimat ve Islahat Fermanları bu dönemde gündeme gelmiştir. Tarihte ilk kez İngiltere'den borç alınmıştır.
Sultan Abdülaziz (1861 1876)
Bu dönemde batı ile iyi ilişkiler geliştirilmeye önem verilmiştir. Danıştay ve Yargıtay da bu dönemde kurulmuştur. - Murad (30 Mayıs 1876 31 Ağustos 1876)
93 gün gibi kısa bir süre tahtta kalan padişah bu süre sonunda tahttan indirilmiştir. - Abdülhamid (1876 1909)
Dağılma döneminde tahtta en uzun süre kalan padişah 2. Abdülhamid'dir. Önemli bir hadise olan 93 harbi bu dönemde gerçekleşmiştir.
Mehmed Reşad (1909 1918)
Mehmed Reşad'ın tahtta kaldığı dönem, dünya siyasetinde önemli gelişmelerin olduğu bir dönemdir. 1. Dünya Savaşı bu dönemde gerçekleşmiştir.
Mehmed Vahdettin (1918 1922)
Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahı Sultan Vahdettin.
Osmanlı Medeniyetini kuran şahsiyetlerin birkaç kelamını size aktarmak istiyorum. Bu aktaracağım yazılar kişilerin düşünce ve idrakini bizlere sunduğu kadar biz de yazının sonunda sizlere aktarmış olacağız.
Ey bağlarımın tatlı meyvesi olan oğul ! Saltanatına mağrur olma, unutma ki dünya Hz. Süleymana bile kalmamıştır. Unutma ki dünya saltanatı geçicidir. Lakin büyük bir fırsattır. Dünyaya ahiret ölçüsüyle bakarsa ; ebedi saadete feda etmeye değmediğini göreceksin. ORHAN GAZİ
(Orhan Gazinin oğluna atfettiği bir beyti görüyoruz. Bu yazıyı incelediğimiz zaman konumuzla ilişkisini şu şekilde açıklıyoruz : Oğluna hitap şekli, dine olan bağlılığı, dünyayı görme ve dünya hayatına ne şekilde baktığı yazımızda açık bir şekilde görülüyor. Merhamet ve İlayı Kelimetullah davası inancıyla oğluna nasihatler vermektedir. Şimdi de Orhan Gazinin babası Osman Gazinin bir beyitini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Matlabamız din-i Hudadır bizim, mesleğimiz rah-ı Hudadır bizim, yoksa kuru mihnet ve kavga değil sah-ı cihan olmağı dava değil. OSMAN GAZİ
Burada da açık bir şekilde hedeflerinin Din-i Mübin İslama hizmet olduğu anlaşılmaktadır.
Yani Dinimizi ne kadar doğru yaşarsak o kadar başarılı ve kaliteli bir yaşam tarzımız olmaktadır. Sultan 1. Muratın ; Şahine Sivrisinek kovmak yakışmaz. Sözü gibi onurlu ve cesaretli bir yaşantımız olur. Cesaret ve Onur kelimelerinden bahsetmişken kitabımızın sonunda Değerli ve kıymetli şahsiyetlerimizin hayatlarını okumanızı tavsiye ediyorum. Şimdi Osmanlı medeniyetinden ilay-ı KELİMETULLAH davasının delili saydığımız değerli beyitle devam edelim.
Gazi Fazıl Bey :
Allahtan imdad umarız,merd-i gazayız.
Allah yolunda cism ile can ile fedayız.
Sultan Çelebi Mehmed :
Cihan hasm olsa Haktan Nusret iste ;
Erenlerden dua ve himmet iste !
Geçenlerden geç, demür daştan sakınma,
Demüri mahv idenden kuvvet iste.
Mehter Marşından Bir Kesit :
Vur pençe-i alideki şemşir aşkına
Gülbangi asumani tutan pir aşkına
Ey leşker-i müfettiül-ebvab vur bugün!
Feth-i mübini zamin o tebşir aşkına
Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilal içün
Gelmiş bu şehsuvar-ı cihangir aşkına
Düşsün çeleng-i Rumün, eğilsün ser-i Frenk
Vur Türk'ü gönderen yed'i takdir aşkına
Son savletinle vur ki açılsın bu surlar
Fecr-i hücum içindeki tekbir aşkına !
Son olarak Ebul Vefa dan bir şiir ile bir sonraki konumuza doğru devam edelim. Unutmayalım ki kitabımızda yazdığımız beyt, şiir, makale, hayat hikayeleri sizin kendi hayatınıza etki edecek ve tarihe adı geçenlere karşı bir vefa borcu ödeme niteliğindedir.
Ebul Vefa :
Evvel tevhidi zikret,
Sonra cürmünü Fikret
Var yoluna doğru git,
Derviş olayım dersen.
Bir zât-ı kâmil ara,
Gezme tozma âvâra.
Tamam sıra bu sıra,
Derviş olayım dersen.
Gaflet ile çalışma,
Çok gezmeye alışma.
Kem sözlere karışma,
Derviş olayım dersen.
Rüyâna yalan katma,
Elden söz alıp satma.
Cellad önüne yatma.
Derviş olayım dersen.
Her sözde inâd etme,
Her mezbelede bitme.
Sapa yollardan gitme,
Derviş olayım dersen.
Dostunda kusur görme,
Ak yüze kara sürme.
Başına çorap örme,
Derviş olayım dersen.
Hayrın bir ise binle,
Vakt-i seherde inle.
Pend-i Vefâyı dinle,
Derviş olayım dersen.
Bu güzel beytlerin ardından sizinle paylaşmak istediğim birkaç bilgi olacak bunlardan ilki Osmanlıda ilk akçenin arkasında Kelime-i Şehadetin ve dört büyük halifenin bulunması Ön tarafında ise Orhan Bin Osman yazısı, baskı tarihi ve Kayı boyunun damgası yer almasıdır. Bu Akçe Bursada bulunan Alaaddin Paşa tarafından yapılmıştır.