"Yeni bir yıl mı? Harika! Eski hatalarımı cilalayıp tekrar kullanmak için sabırsızlanıyorum." — Oscar Wilde"

İslam'da Okumak Neden Farzdır?

İslam'ın bilgiye verdiği eşsiz değeri ele alan bu metin, "Oku!" emrinin basit bir tavsiye değil, bir medeniyet tasarımı olduğunu vurguluyor. İnsan varoluşunun temelinde bilgi ediniminin yattığını savunan yazı, okumayı namaz ve oruç gibi temel ibadetlerle aynı kategoride değerlendiriyor. İslam medeniyetinin bilgiyi merkeze alan yaklaşımı, insanın yaratılış amacına ulaşmasında okumanın rolünü sorguluyor.

yazı resim

İnsanlık tarihi boyunca hiçbir medeniyet, bilgiye İslam kadar merkezi bir konum vermemiştir. Bir dinin emrinin "Oku!" olması, tesadüf değil, bir medeniyet tasarımıdır. Bu emir, sadece bir tavsiye veya bir teşvik olmaktan öte, insanın varoluş amacını gerçekleştirmesinin ön koşuludur. Peki İslam'da okumak gerçekten farz mıdır? Ve eğer öyleyse, bu farziyetin boyutları nelerdir?

Okumak: Bir İbadet Olarak Bilgi Edinimi

"Yaratan Rabbinin adıyla oku!" (Alak Suresi, 1) ayetiyle başlayan vahiy, İslam'ın temel karakterini ortaya koyar. Bu emir, namaz, oruç ya da hac değil, okumadır. Bu, İslam'ın insan anlayışını ve dünya görüşünü anlamak için kritik bir başlangıç noktasıdır. Okumak, İslam'da bir tercih meselesi değildir. Namaz, oruç ve zekat gibi ibadetlerin farz oluşu nasıl tartışılmazsa, okumak da aynı kategoride değerlendirilmelidir. Çünkü insanın yaratılış gayesi olan Allah'a kulluk, ancak bilgi ile mümkündür. Cahil bir kulluk, şuurlu bir iman inşa edemez. Bu nedenle okumak, imanın kendisini inşa eden bir eylemdir.

Okuma ve İman İlişkisi

Cehalet, imanın en büyük düşmanıdır. İman, körü körüne bir kabul değil, bilgiye dayalı bir teslimiyettir. İnsan, Rabbini tanımadan, O'nun isim ve sıfatlarını bilmeden, yaratılışın hikmetini kavramadan nasıl gerçek anlamda iman edebilir? Okuma, bu tanıma sürecinin kapısıdır. Kur'an'ın "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" (Zümer Suresi, 9) sorusu, bu ayrımı net bir şekilde çizer. Bilen ile bilmeyen arasındaki fark, sadece sosyal statü veya ekonomik refah değildir. Asıl fark, insanın yaratılış gayesini kavrayıp kavrayamaması, Rabbini tanıyıp tanıyamaması noktasındadır.

Okumanın Boyutları: Dini Metinlerle Sınırlı mı?

İslam'da okuma, sadece dini metinlerle sınırlı değildir. Bu yaygın bir yanlış anlaşılmadır. Bir Müslüman, tarih, siyaset, biyoloji, fizik, felsefe gibi pek çok alanda da bilgi sahibi olmalıdır. Çünkü İslam, yalnızca mabette yapılan bireysel ibadetlerle sınırlı bir din değil, hayatın tüm alanlarını kapsayan bir nizamdır.

Küfürle Fikri Mücadele

İslam, toplumsal adaleti ve hakikatin savunusunu emreden bir dindir. Ancak küfre karşı etkili bir tebliğ ve fikri mücadele, onun felsefesini, argümanlarını ve temel yanlışlarını anlamayı gerektirir. "Samimi ama cahil" bir duruş, bu mücadelede yetersiz kalır. Samimiyet, doğru bilgi ile birleşmedikçe ne etkili bir iman ne de etkili bir eylem ortaya koyabilir. Küfrün argümanlarını çözümlemek, modern ideolojilerin yanlışlarını ortaya koymak, hakikate olan uzaklıklarını göstermek için de derin bir bilgi birikimine ihtiyaç vardır. Bu, sadece dini ilimleri değil, beşeri ve sosyal bilimleri de kapsar.

Diploma ve Cehalet Ayrımı

Günümüzde yaygın bir yanılgı, diploma sahibi olmayı bilgili olmakla eşdeğer görmektir. Oysa diploma, sadece bir belge, bir araçtır. Cehalet ise kişinin öğrenme ve düşünme yetisini kullanmamasıyla ilgili bir durumdur. İslam'da okumanın amacı, akademik başarıya ulaşmak veya sadece bir meslek edinmek değildir. Amaç, insanın yaratılış gayesine hizmet etmektir. Diploma, bu hedefe ulaşmada bir araç olabilir ancak amaç değildir. Asıl olan, Allah için okumak ve öğrenmektir. Tersine, diploma sahibi olmayan ancak sürekli okuyan, öğrenen ve düşünen bir insan, diplomalı ama okumayan birinden çok daha bilgilidir. Cehalet, diplomasızlıkla değil, okumamışlıkla ilgilidir.

Modern Çağın İkilemi: Diploma mı, Meslek mi?

Günümüzde toplum, ciddi bir ikilemle karşı karşıyadır:
- Üniversite mezunu işsizliği artmaktadır
- Diplomaların reel değeri düşmektedir
- Ara eleman açığı büyümektedir
- Usta ve kalfa maaşları, birçok beyaz yakalı çalışanı geçmektedir
Bu durum, özellikle alt ve orta gelir gruplarında şu soruyu güçlendiriyor: "Çocuğum yıllarca okusun ama işsiz mi kalsın, yoksa erken yaşta bir meslek mi öğrensin?"

Tarihsel Perspektif

Sanayileşme öncesi toplumlarda çocukların büyük bölümü okula değil, mesleğe yönlendirilirdi. Usta-çırak ilişkisi hem ekonomik bir zorunluluktu hem de toplumsal kabul görürdü. Okul istisnaiydi, meslek normdu. Dolayısıyla bugün yaşanan bu eğilim, insan doğasına ve toplumsal hafızaya tamamen yabancı değildir. Bugün de benzer bir süreç yaşanmaktadır. Eğitim sistemi hayata temas etmeyen, okul sosyal statü vaadi dışında bir şey üretmeyen, diploma geçim güvencesi sağlamayan bir yapıya dönüşürse, aileler şunu yapar:

- Zorunlu eğitimi asgari seviyede tutar.
- Çocuğu mümkün olan en erken yaşta piyasanın içine sokar.

Bu, bilinçli bir tercihten çok, zorunlu bir adaptasyondur.

Döngüsel Gerçeklik: Çark Yine Ters Teper

Ancak hiçbir şey sonsuza kadar aynı şekilde gitmez. Tarih, döngüseldir. Bugün özelde iş imkanı daha çok olup ustalar daha çok para kazansa da, çark yine ters tepecektir:

- Kamuda yine memurlara ihtiyaç duyulacaktır.
- Memuriyet yine kıymetli hale gelecektir.
- Bilgi ve diploma gerektiren pozisyonlar tekrar önem kazanacaktır.

Yarın, diplomasız kalmanın bedelini ödemek zorunda kalanlar, bugünün "pratik" tercihlerinden pişmanlık duyacaklardır. İnsanlar, kısa vadeli ekonomik kaygılarla uzun vadeli hayat hedeflerini feda etmemelidir.

Çözüm: Okumayı Hiçbir Koşulda Bırakmamak

İşte bu noktada, İslam'ın okuma emrinin evrensel bilgeliği ortaya çıkar. İnsanlar, hiçbir ekonomik koşulda, hiçbir toplumsal baskıda okumayı bırakmamalıdır. Okumak, sadece formal eğitimle sınırlı değildir. Okul okumamış, yaşları büyümüş olsalar bile, insanlar eline geçen her doğru kitabı, her doğru makaleyi okumalıdır. Bilgi edinmek, ömür boyu süren bir görevdir.

Pragmatik Yaklaşımın Tehlikesi

Bir gün gelecek, insanlar okumanın boşuna olduğunu iddia edecek. Okuyan sayısının çok olduğunu söyleyecek. Çocuklarının üniversite okuyup işsiz kalmasındansa bir meslek sahibi olup diplomasız olmasının daha iyi olduğunu düşünecek. Öğrenciler, üniversite kazanmanın ve atanmanın zor olduğunu düşünecek. 2026 yılında da muhtemelen 2.469.497 kişi YKS sınavına başvuracak. Fakat hiçbir koşulda okuma terk edilmemelidir. İnsan fıtratı, her zaman bilgiye, öğrenmeye ve yükselmeye meyillidir. Bu eğilim, geçici ekonomik dalgalanmalarla bastırılamaz.

Bilgi, insanın yolunu aydınlatan bir kandil gibidir. O kandil olmadan kişi, hangi yöne gideceğini bilemez. Diploma veya meslek tercihleri değişebilir, ekonomik koşullar dalgalanabilir, ancak bilginin değeri asla azalmaz.

İslam'da okumak:
- Bir ibadettir.
- Bir farzdır.
- İmanın inşasıdır.
- Yaratılış gayesinin gerçekleştirilmesidir.
- Hem bireysel hem de toplumsal bir görevdir.

Okumayı sadece diploma almak veya iş bulmak için araçsallaştırmak, bu farziyetin özünü kaybetmektir. Asıl olan, Allah için okumak, O'nun rızası için bilgi edinmek ve bu bilgiyi hem kendi kurtuluşumuz hem de toplumun aydınlanması için kullanmaktır. Sonuç olarak, ne ekonomik krizler ne de toplumsal eğilimler, insanı okumaktan vazgeçirmemelidir. Çünkü "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" Bu soru, her çağda geçerliliğini koruyacaktır. Ve cevap, hep aynı olacaktır: Hayır, bilenle bilmeyen asla bir olmaz.

KİTAP İZLERİ

Yaşadığım İstanbul

Selim İleri

İstanbul'un Kırık Kalbi: Selim İleri'nin Hafıza Kazısı Bazı yazarlar vardır ki bir şehirle öylesine özdeşleşirler, sanki o şehrin sokakları onların damarlarında akar. Selim İleri de,
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön