İstanbul'a Atsizliğim

Sevdiğim İstanbul ve ben ondan kaybolmuşum.

yazı resim

Hadi kendim! vakit şafak, gök usul
Yol alma vakti. Sevilmekten geliyorum. Çırılçıplak soyunup korkularımdan en gizli lisanlarla gözlerinin oldum. Ama güneş ışınlarını çoktan pencereme gönderdi.
Vakit şafak, gök sessiz, gitmek için uyunmak lazım.
Ben giderken daha güvercinler bile uyanmamıştı.

Koştum
Düştüm ve kan-a-dım. Bütün masalların terkedilmiş sahaf kokularında kaldığına inandığım anda, kapım çaldı. Karşımda İstanbul arkasında yanakları al olmuş Kızkulesi.Tam da gözlerimden akıyordu gözbebeklerim. Olmayan gamzem valizini hazırlamıştı. Anlamıştım yönetmen sevmemişti bu sahneyi.Hazır 3.2.1 kayıt dediği anda;İstanbul bütün iyot kokusu ile kapımdan girdi, arkasında çığlık çığlığa martılar.Gözlerimde aç kediler, avuçlarımda arsız serçeler vardı.

Martılar ‘kısmet niyetin’ masama koyarken balıkları,
Balıklar suskundu belki de sıkkın.
Hüzünbaz vapurlar yanaştı kıyılarıma kimliksiz kalabalıklar girdi ardından.
En çok sevdiği şarkıyı hatırlamak isteyen bir küçük kız edası ile simit sattı umutlarım İstanbul kapıdan girince.
Oysa biliyordum ellerimde lekeler ve saçlarımda aldatmışlıklar vardı.

Oyuncaklarım tahtadandı ve ben en çok körebe oynamayı seviyordum ayak yalın. Bir gün kalbim kırılacak tıpkı oyuncaklarımın kırılacağı gibi.
Ve kandırılışım saklandıkları yerden çıkacaktı. Hayal kırıklıklarım ayaklarıma batacak ve kanatacaktı.
En çok avuçlarım kanayacaktı.

Ben o çok sevdiğim şarkıyı söylerken, sen sus İstanbul bütün heybetinle. Ne zamandır çıkmamıştım sesimden. Mazi gelir boğazımda kalır ve ben sesimi terk edemezdim. Bilirdim sesimde seni taşırdım. En çok da adını söylemeyi severdim.Biliyorsun İstanbul ben en çok suskunluğu sevdim. Birde kimsenin bilmediği bir lisan ile sana bakmayı. Ben en çok gülüşün olan dalgaları sevdim. Bakma bana öyle!
Gün batımı gibi sözlerin,
Neden gemilerin kalkıyor yüreğimden sessizce ve gizlice? Yoksa gidiyor musun?
Daha hayatın müziğini dinleyecektik.
Seni birine benzettim saçmalıkları ile sohbeti uzatsam,
Oysa ben bütün iskambil fallarını sana açmıştım, sen gelmeden önce.
Sen geleceksin diye ıslattım saçlarımı.
Gidiyor musun?…

Bakmayın bana!
Az önce bütün inançlarımı İstanbul ile vurdum. Bu yüzden dalgın gözlerimde balık yaşamaz. Kefenim niyetine soyundum rüyalarımdan. Çırılçıplak ruhum. Bütün –hoşça kal'ların çıplak olduğu gibi. Utançlarımı doğduğum hastane de kız beklerken erkek dünya’ya getiren bir annenin umuduna bıraktım.

Namusum kalbimdi,
Kirlendi.
Kirletildi en güzel sonbaharlarım. Aynaya baksan da nafile, kirletilmemiş dünyayı göremezsin! Yorgun bir kadına benzeyen şişeye yazdım belki İstanbul’a ulaştırır diye;

‘ey İstanbul,
*sesini kıyılara vurma/bana vur…
*Pelin Onay 15.Mayıs.2008
Mayın tarlasında bir adam sevmişim ‘aşk’ sanıp ta

Başa Dön