bu gece içimde usta bir sızı var
efkar temelli yerleşti yüreğime
boğazımda bir yutkunma
oturdu genzimin çay bahçesine
kahır içiyor
bu gece kalemimi kanattım sayfa sayfa üstüne
masamın üstünde sallantılı dengem kırgın
hicranın ahını öptüm
karanlığa giden vuslatı taşlayarak gönderdim
bu gece oturdum
mecburiyetleri tutuklayan fikirlerime
hüzzam şarkılar dinlettim
bu gece kendimle gitmem arasındaki iç sokağımda
zamanın akrebiyle yelkovanına çelik çomak verdim
ben gidip geldikçe
kafama alacağım darbelerle yaralanacağım
duvar diplerimde kan ter içinde kalana dek pes etmeyeceğim
gözleri hüzün yutan
saklı bir çocuk vardı içimde
ne vakit kirpiklerinin nazından öpmek istesem
saklanırdı bir papatyanın kalabalık yaprakları arasına
dili kelepçeliydi
güvercin yüreğiyle şahlanırdı hıçkırıkları
yaprakları tozlu papatyayla nicedir kayıp
gözlerine baktığım zaman
özlemim iki kaşının arasında dengesini korumaya çalışırdı
ve
bir başkaydı aşk
önce başını bağladık aramızda
sonra gözlerini kapattık
ben gölgeydim
sen güneş
gölge sitemle güneşi taşladıkça
aşk soğuk tenli ayrılığı getirdi
ve güneş
kendisini yasakladı gölgeye
yolumun son yarısı
dönme ayrılık arafesine
yalan yoktu yüreğimin konferans salonunda
saniyelerin dakikaların uzunluğunu haykırdı hüznüm
aşka verdiğim her sözüm
bir kaplumbağanın sırtında sitemle döndü bana
kalmadı üstümde çekiştirecek tek bir esnek hayalim
saçımdaki akların yazgısını yolduruyor hayat
her gece bu saatlerde
ağzında bir lokma sobeyle yaklaşıyor yalnızlığım
işte
ayrılık şimdiden sıkıntılı terler atmaya başladı
suallerinin nakaratı çalmaya başladı kulaklarımda
bu gece yağmur yağıyor kirpiklerimde
sağ yanağımdaki damlalar
sol yanağımdakiyle yarışıyor
ölüme meydan okurcasına
bu gece
nefesimi kesen ayazlara verdim sırlarımı
aşkın erdeminden kalan son sözüne dokundum
kaç adım geç kaldıysam vuslata
hayat
üstüne koya koya vursun beni
sen müsterih ol
ben çözdüm yüreğimdeki güvercinin
ayağına bağladığım düğümü
uç kuşum
düşme ayaklarımın önüne
kahırla beslendim
adımlarım iğne
Sevdambeyaz
S.G