Siz kara patozun ne olduğunu bilir misiniz?
İlla ki bilenleriniz vardır.
Ki eski topraklardansanız kesin bilirsiniz, ‘kara patoz’un ne olduğunu.
Biçerdöver henüz çıkmadan, memleketimin insanı bu kara patozdan kullanırdı tahıl ve nohutları ayıklamak, sap-saman elde etmek için.
Yani ‘kara patoz’; tarımda kullanılan bir makinedir.
‘Konumuzla ne alaka var’ derseniz…
Hemen izah edeyim.
Orduzu Kaldırım Mahallesinde mukim bir vatandaşım.
Tam adres olarak; cami çıkmazında bir kerpiç evde oturuyorum.
Kaldırım Mahallesinde otururum ama yoğun bir insan pozisyonu sergilediğim için Mahallenin ahvalinden fazla anlamam. Mahallede kimselere karışmama, kimseler de bana karışmaz. Cami durağı haricinde başka bir durakta binip-inmişliğim yok. Ancak bu gün 15 dakika önce durağa indim. Canım sıkılmasın diye, her gün yaptığımın tam tersi dönüşte değil, gidişte bindim otobüse…
Buraya kadar normal değil mi?
Şimdi işin anormal tarafına gelelim…
Otobüs (bıcır bıcır, içi yeni yıkanmış otobüs) gölletin alt taraflarındaki kayısı bahçeleri arasındaki stabilize yollara doğru hızla daldı. (Hızla daldı çünkü sabah ve akşam seferlerinde 4-5 kez ekstradan girdiği bu topraklı yolda hızlı davranmasa sefere yetişemeyecek.)
Buraya kadar yine her şey normal…
Anormal olan hızla bu kül gibi dağılmış toprak yolda otobüs ilerlerken oldu…
Birkaç öğrenciden başka yolcunun olmadığı otobüsün içini bir anda kara bir bulut gibi kapladı ağır bir toz tabakası. Genzimiz yandı, burnumuz ve yemek borumuz toprakla doldu, nefes alıp vermekten zorlanarak dişlerimizin arasında acı bir toprak gıcırtısı kaldı…
Hayır abartmıyorum, “abartıyorsun’ diyenlere hodri meydan, Orduzu Kaldırım güzergahındaki otobüslere bir biletle binerek, gelip görsünler…
İşte kara patozun konumuzla alakası buradan başlar….
Kara patozda çalışan birisi olarak, yıllar öncesi kara patozdan yuttuğumuz tozun bir benzerini Kaldırım otobüsünde, gölet altı seferlerinde yaşadım.
Hayır yakınmıyorum, kimselere bir mesaj gönderdiğim falan da yok.
Hiç kimselerden bu yolun asfaltlanmasını da beklemiyorum, çünkü…
Çünküsüne şimdi girmeyeceğim…
İyisi mi, ben anlatmadım siz duymadınız.
Sırf “kara patoz”u hatırlatmak için bu yaza göz nuru döktüm.
He ya, aynen öyle; memleketim güllük gülistanlık…
Şair Ulaş Yüksel’in tabiriyle:
“Savrulur bir kara patozun ağzından
Ümmügülsüm bacının gelinlik rüyası
Savrulur saman sarısı simleri
Ağar mavi ğöğe dantelası
Aydınlanır yüreği
Savrulur bir kara patozun ağzından
çakır gözlü, sarışın, kocaman elleriyle
tek atışta, attığını vuran Sarı Musa'nın
çift horozlu av tüğeği
Ağar mavi göğe saçmaları
Savrulur kara patozun ağzından
Zeynel dayının oğlu Mehmet'in düğün tepsisi
Savrulur avluda yeni bir evin kerpiç taşları
Karışır çamuruna sarı saman
Ağar bu muhacir köylülerin
Temiz ve kanaatkar düşleri
Ağar mavi göğe bir yaz akşamı
Olur gün, gün olur harman olur
Ne alınır bu emek, ne satılır
Eeey efendiler !
Bir verilen, elbet birgün bin alınır”
“Kara patoz” dönemi demek, henüz makinenin ve medeniyetin gelmediği dönemlerdi.
Lakin o dönemleri görmeyenler üzülmesin.
Merak saiklıları; Kaldırım stabilize yoluna giren otobüslere bir binivermekle kara patoz’un ne olduğunu anlayabilirler…