Sanırdım tükenince bardak, bitecek sarhoşluk. Sonradan başlıyormuş, meret. İki şişe sodam kaldı. Klavyemin ara tuşuna, ayarım. Şeddeli basmak lazım anlatması için boşluğumu. Basana kadar, basmayana kadar kalacak...
Kimse bir ölünün üzerine ceketini örtmez. Örtenlere de kimse o ceketi bir daha giydiremez. Madem konu edebiyat siteleri... Örtmeyin, gazete kağıtlarını... “Fatma Aliye” Küpeli kadın...
Zamanın tecavüz gereği paraysa, yazık bir liraya atılan buğdaylar, güvercinlere... Kayın, akağaç, gül ve yosun. Paçalı, taklacı güvercinler nerede... “kafeste” Üç bulgura sığar mı gök... Mısırdan mı olur bozanın hası, pirinçten mi?
Çelik yelekli şair; kafiyeni çalmışlar iki salıncak, üç kaydırak kurmuşlar bahçene... Sallan yaz, kay yaz. Cömerttir tahterevan; kelimeye amartisör, cümleye takoz.
^ Şapklar kalktı... Nazım ve Nazım aynı kefede. Mehmed ve Mehmet aynı safta... “kaynağı Muhammet”
Cümleleri cüce, gölgesi kendince yüce ihsan sahibi, insan... Geç leyleğin laklakını bir mum yak, ocağına... Eseflenmesin sarımsak, soğanı kıskanmasın tere... Bir yol biç kendine ya şeddeyi seç veya ünlemi, uzasın kulaklar sesine.
Aynı parantezde hem mazlumu hem manzumu oynama...