Kentler ve Yazlar

“Bir kentle paylaşılan aşklar çokluk gizli aşklardır” diyor Albert Camus, “Cezayir’de Yaz” adlı denemesinde.

yazı resimYZ

“Bir kentle paylaşılan aşklar çokluk gizli aşklardır” diyor Albert Camus, “Cezayir’de Yaz” adlı denemesinde.
Yaz’ı konu edinen pek çok öykü, roman, şiir vardır. Belki de mevsimler, insanın mevsimlerle ilişkisi üzerine yazılanların büyük bir bölümü de yaza yönelik olsa gerek.
Aklıma ilk gelenler: Nedim Gürsel, “uzun sürmüş bir yaz”dan söz eder. Hilmi Yavuz, “yaz şiirleri”ni bir kitapta toplamıştır. Ahmet Ada, “yaz kırlangıcı olsam” diye söyler.
Yaz gelince şehirlerin, özellikle büyük kentlerin manzarası değişir. Belki caddeler, sokaklar, otobüsler, vapurlar ve metrolar yine kalabalıktır. Ama okulların kapanmasıyla birlikte bir tenhalık da çöker kentlere. Yazlar, kentlerde yalnızlıkların ve ayrılıkların da mevsimidir. Yalnız kalanlar daha bir derinden hissederler kendileriyle başbaşa kalmanın hüznünü... Uzaklıkların, mesafelerin rengi vardır bu mevsimde yazılan şiirlerde...
Kavafis’in ünlü “Şehir” adlı şiiri geliyor aklıma: “bırakmaz peşini bu kent senin.” Benim peşimi de İzmir bırakmıyor ya da aslında ben bırakmıyorum onun peşini... Aradan geçen 10 yıldan fazla zaman. Kaç yıldır peşimden geliyor İzmir. İmgelerle, anılarla ve tasarılarla, kaygılarla, umutlarla ve umutsuzlukla ömrüme düşüyor gölgesi...Belki yaşanmış zamanlardan daha uzun sürer anma zamanları. Duyguların, duyarlıkların yaşanmasından daha derin ve uzun mudur anıların izleri ve düşündürdükleri...Elbette herkesin yanıtı farklı olacaktır bu sorulara.
Kentlerde binlerce, milyonlarca insan birlikte yaşasa da, aynı kentin havasını solusa da, her birimizin kentle kurduğu ilişkiler ve bağıntılar, diğerlerinden farklı olacaktır. Özellikle şairlerin ve genel olarak sanatçıların yaşadıkları kentlerle, yaşama ortamlarıyla kurdukları ilişkiler kendine özgü özellikler taşır. Bir bakıma kentin dilidir şairlerin dizeleri ve diğer sanat eserleri... Bu nedenle kendini sanat eserlerinde dile getirebilen, ortaya koyabilen şehirler de, diğerlerinden daha farklı bir kimlikle çıkarlar ortaya. Şiir ve diğer sanat alanlarında kentler de yeniden yaratılır/kurulur. Bir bakıma her sanatçı, yalnızca içinde yaşadığı kent gerçekliği yansıtmakla yetinmez, aynı zamanda bir kent ütopyası da ortaya koyar. Olması gereken, yaşanması gereken bir kentin işaretlerini, şairlerin dizelerinde, müzisyenlerin ezgilerinde, ressamın renklerinde buluruz, ya da öykülerin romanların satırlarında...
Ama ne acıdır ki kentlerin sokaklarına caddelerine ve meydanlarına, sanatçıların adları pek verilmez. Burada kentin yurttaşlarına düşen bir sorumluluk da söz konusudur. Kendi kentini anlatan, onun dili olan sanatçılara ve eserlerine hak ettiği değeri ve ilgiyi göstermek gereklidir. Bu aynı zamanda bir kentin kültür ve uygarlık tarihinde kendine yer açması anlamına da gelir.

Sözler:
“Kent havası özgür kılar.” (Alman Atasözü)

Dizeler:
“Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz, bir kere gelmiş bulundum.” (Edip Cansever)

]

Başa Dön