Kibrit Kutulu Adam

Herta Müller'den bir köy hikayesi.

yazı resimYZ

Köy her akşam yanıp bitiyor. Önce bulutlar yanıyor. Her yaz bir ambarı alıp götürüyor. Her Pazar günü, insanlar dans eder, kağıt oynarken, ambarlar yanıp kül oluyor. Akşamın alaca karanlığı kalın bir bağırsak gibi yollara yayılıyor. Daha sonra aşağıda sapların samanların içinde için için yanıyor. Ve bunu, kinini patates bitkilerinin arasından mısır tarlalarının arkasına taşıyan kibrit kutulu bir tek kişi biliyor. Bu bahçede o çelimsiz bir çocuk olarak torbalar taşıdı ve pancar kesti. Bu evde o, ahırda uyudu. Bu evde ona, düz ve sarı saç örgüleri olan, kışın portakal yiyip, kabuklarının kokulu suyunu yüzüne sıkan akranı bir kız tarafından uşak denildi Şimdi mısırları arasından gidiyor, ve arkasından bir hışırtı geliyor, ama bu rüzgardır diye kendini inandırıyor.
Şişman adam yol üstünde hala küçük sert gözlerle onun arkasından bakıyordu, ve meyhanede başka bir masaya oturdu ve yalnızca ara sıra koltuk altından onun yüzüne bakıyordu.
Şimdi alevler etrafı sarıyor, şimdi kızıl sıcak etekleriyle yayılıyor ve çatıdaki kiremitlere kadar yükseliyor. Ve köyün göğünde daha şimdiden sıcak hava titreşiyordu.
Yangın diye bağırıyor biri, sonra iki kişi, daha sonra herkes bağırarak aynı sözü söylüyor, ve köy tepede sarsılıyor. Erkekler kovalarla koşuşturuyorlar.
İtfaiyeden itfaiyeciler geliyor ellerinde kırmızı çizgili pompalarıyla; pompa, gıcırdayan ve sallanan kolunu ağaçlara uzatıyor. Kızarmış büyük ambar, cızırdıyor ve ışık saçıyordu. Sonra kütürdedi, ve kalaslar kırıldı ve göçtü. Ve kazan iyice ısındı, ve yüzler kızardı ve karardı ve korkudan için için yandı.
Avluda duruyorum, bacaklarım boynumdan çıkıyor. Düğümlenmiş boğazımdan başka hiçbir şeyim yok. Gırtlağım çitlerin üzerinden atlıyor.
Yangın bana kıskaçlarıyla eziyet ediyor. Yangın yakına geliyor, ve bacaklarım kararmış kömürleşmiş odun oluyor.
Yangını ben çıkardım. Bunu sadece köpekler biliyor. Her gece uykuma giriyorlar. Hiçbir şey anlatmayacaklarını söylüyorlar, ama ben ölene dek havlayacaklar.
Bizim avluya erkekler doluşuyor. Sütleri bahçeye boşaltıyorlar ve kovaları alıyorlar, ve babamı, paltosunun kolundan çekip götürüyorlar, ve diyorlar ki, gel, sen de itfaiyeye dahilsin, senin de güzel bir şapkan ve koyu kırmızı bir üniforman var. Babam onların bağırışlarını ağzına alıyor ve arkalarından fırlıyor. Babam, onların korkusunu gözlerine alıyor. Ve koyu kırmızı üniforması önü sıra kaldırım taşlarının üstüne fırlıyor. Ve güzel şapkası, her adımda sık saçlarından bir tutam yiyor. Alnımda sıcak terler vardı, göz kapaklarımın arkasındaki kırmızı dalgalar, göz sinirlerimi yakıyor.
Çayırların üstünden koşuyorum. Orada şaşırmış bir sürü insan var.
Ve ben.
Delici bakışlarını ense kökümde hissediyorum.
Ve yanımda hala kibrit kutulu adam duruyor.
Onun dirseği, hemen kolumun yanında dirseği var. Çok sert ve sivri.
Ayakkabılarından bahçe toprağı dökülüyor.
Bana kimse bakmıyor. Herkes sadece sırtlardan ve topuklardan ve önlük bağlarından ve başörtüsü uçlarından oluşuyor.
Herkes susuyor.
Ve bugün hala susuyor, fakat beni dışlıyorlar.
Ve o Pazar günkü kağıt oyununu kazanıyor. Ve o harika dans ediyor, kibrit kutulu adam.

Türkçesi: Mualla Öztürk

Başa Dön