Kısmet

Doğu kafası, bataı kafası üzerine yazdığım bir yazı. Ülkemizin neresinde doğarsanız doğun hepimiz şark kurnazıyız değil mi ucundan, köşesinden...?

yazı resim

Çocukluktan beridir arkadaşım iki dostlum 4-5 ay önce bana beni çok heyecanlandıran bir teklifle geldiler. "Cumhur hazırlan yaza bir yelkenli kiralıyoruz ve Yunan Adaları turuna çıkıyoruz" aman dedim aklım şaştı tabi. Bir tanesi zaten uzak yol kaptanı neyse bu iki kafadar İstanbul'da yelkenli eğitimi almışlar birde yelkenli kiralanabiliyormuş. Halleri vakitleri de yerinde dediler ki "oğlum bak sen memur adamsın, hiç karışmıycaksın paraya pula direk geliceksin". Bu tip içten tekliflerde kasmam kendimi ama bir şey katmak isterim durumun içine. Dedim ki "o vakit bu teknenin ahçısı ben olacağım, o zaman sizde yemek yapma işine karışmayın." Aklımdan maviliğe dizilmiş birbirinden güzel adalar, yanaştığımız limanlardaki dostluklar, alınan taze balıklar, çocukluğa ve ilk gençliğimize dair bir ton anının güvertede erkek erkeğe muhabbetlere şen bir şekilde paylaşıldığı sofralar geliverdi. Bir anda penceresi duvara bakan ofisim sanki güverteye dönüşmüş, masam teknenin mutfağı olmuş ve kaldırdığımda kafamı yukarı rüzgarı alıp şişen yelkenlerin martılarla sevişmesi belirivermişti gözlerimin önünde. Düşünsenize sadece rüzgar ve teknenin suyu yararken çıkardığı o hoş dalga sesi ve martı kahkahaları. İki kafadarın tekne üzerine didişmeleri tatlı tatlı "açsana beya o yelkeni de, sana bide gemi emanet edip uzak yol kaptanı mı yaptılar!!!" ve cevap şak diye gelir "yavan adam sen nabıyon ? inşahat mühendisi oldun da oğlunla legomu yapıyonuz!" Öte yandan tek başınayken son derce sıkılgan olan Çanakkale erkeklerini en az iki kişi dünyanın neresine bırakırsanız bırakın eğlence bulurlar kendilerine genel ruh halleri maniktir hatta ciddi olaylara "nanik nanik!" der geçerler bile tatilde. Tüm bunlarla mutluluk, sevinç doruğa çıkmışken bir an aklıma bir şüphedir düştü. İçimden kendi kendine başlayan engel olamadığım bir konuşmadır gidiyordu ki HZ.Mevlana'nın "bir ben var benden içeru" tasvirini taçlandırırcasına
-Lan oğlum saf olma memlekette sen hiç 7-8 ay sonra yapılması düşünülen tatil planının gerçekleştiğini duydun mu ? en azından yakın çevrende. Hep bişey çıkar birde evli barklı adamlar bunlar emin ol eşleri "tabi tabi gezin dolaşın bekar olun" diyeceklerdir hahahaha
-Bi sus ya adamlar ne güzel düşünmüşler işte kursuna bile gidiyorlar yapmaz benim dostlarım öyle şeyler
-Oğlum hakkaten safsın sen ya bu biraderlerin iyi niyetinden zerre kadar kuşkum yok benim ama biraz düşün kültürel bir şey bu, uzun vadeli plan yok bizde hep yumurta kapı denklemi, sonrada inşallah falan demeler derken "abi o tarihte toplantım var benim olmuyo sağlık olsun" cümleleri, yani bu adamların kişilikleriyle ilgili birşey değil bizim coğrafyamıza has bir şey vaziyet. Ben senin diğer yanınım sen "Cum" san bende "hur" um oğlum bide sen duygulu adamsın üzülüyorsun sonra bana yansıyor ya. Misal biliyorsun birşey olsa sana canına bir zeval gelse bu ikisi iki elleri kan revanda dahi olsa gelirler yanına o kadarda mert adamlardır yani soğutmasın dediklerim seni onlardan.
-Doğru söylüyorsun ya ama bir susmadın iki hayali bok ettin.
-Dost acı söyler ha bide şu saçları diyorum kestirsen ne o öyle zibidi gibi
Bu diyolog sürüp gitti içimde. Evvelinde bir vakit güneyde bir yerlerde üç Avrupa'lı sırt çantalıyla beş gün seyahat etmiştim de bu seyahat için bu insanların iki yıl para biriktirip çok ciddi bir araştırma sonrası yola çıktıklarını görmüştüm. Kaliteli seyahatler için onlardan öğrendiklerimi düstur edinmiştim kendime fakat bir şeyi fark etmiştim. Yolda bir şeyler ters gittiğinde bu üç Avrupa'lı hemen bloke olup panikliyorlar hatta küçük çapta depresyonlara gark oluyorlardı. Oysa memlekette bizim bu durumda "aman beya kısmet değilmişti o" tümcesi tüm zorluğu bir anda onarıveriyor, mevzuya derin analizlerle yoruculuklardan ırak tutup koruyordu insanı. Yada ne biliyim mesela bir şeyi kırıp döksek yahut hafif bir kaza atlatsak "nazar çıktı beya olur öyle arada" deyip gülüp geçilebiliyordu. Tüm bunları düşünürken Baltık denizinde Stokholm'den Helsinki'ye giderken tanıştığım yeni evli Finli çifte güvertede nazar boncuğu hediye edişim, nazarın bizde ne anlama geldiğini yarım yamalak ingilizcemle anlatışım ve bu dünya iyisi çiftin boynuma sarılışları, gözlerinin doluşu rasyonel dünyalarında biraz mistisize dokunuşa olan ihtiyaçlarını görüşüm aklıma gelmişti.
Tüm bu zenginliği düşünerek mutlu olmak ara ara iyidir. Anadolu'nun en batı taraflarında doğup büyümem şark kafamdan uzak olacağım anlamınada gelmez. Bakalım gemiyi maviliklere sürebilecek miyiz biraderlerimle? Ne diyelim "Kısmet, nazara gelmeyelim de".
Cumhur Ç.

Başa Dön