Komşusu Martı

Sıkışık trafikte otobüs penceresinden izlenecek biri değildi.

yazı resim

Güneşinden kaçmak isteyeceği bir sabaha uyanmıştı.
Yeniden başlayan her şey yabancıydı: O geride, gride kalmıştı.
Geceden yorgun düşmüş kokularını biriktirdiği yatağına dalmak için
yorganı başına doğru çekti: uyanmak istemiyordu.

Saat nerdeyse sekiz olmuştu.Sokak, insanlarına hazırlanmıştı çoktan.
Dışarıda tenefüs edilmeyi bekleyen, güne aşina bir hava vardı.

Kaldırımları dalından sıkılan yapraklar sevebilirdi, evsiz kuşlar,
suyla karışıp çamur olmuş bir parça toprak belki…
Sokaklar sona eren hiçbir tartışmadan kendisine ders çıkaramamış insanlar ile doluyken
o güvendeydi.

Her çıkışında evine dönüş yolunda gibi,
annesine varmak isteyen bir ilkokul çocuğu gibi,
kaldırımların, caddelerin, karşıdan karşıya geçişlerin bitmesini bekleyen biri gibi yürürdü.
Sıkışık trafikte otobüs penceresinden izlenecek biri değildi.

Gazete haberleri ilgisini çekmezdi.
Perdeler kapalı dursa da olurdu; loş oda onu korkutmuyordu.
Bir yerlerde “birisi” vardı ve bu da pek umrunda değildi.

Hiç kullanılmayan kristal bardaklar, kokmayan yapay çiçekler ve orta sehpanın hükümdarlığındaki Salon Cumhuriyeti ona çok uzaktı şimdi.
Yatağının içindeydi.
Unutmak istemediği anılarını hatırlamaya yarayacak çokça vakti vardı.
Boş işler ile uğraşamazdı.

Çatı katında oturuyordu.
Komşusu martının kremitlerin üzerinde gezerken çıkarttığı seslerden memnundu.

Telefonu çalmasa da olurdu.
Saatini kurmuyordu.Vakit bildiğini okurdu.
Umudu yoktu.
Yazdıklarını yırtıyordu.
Cümlelerini beğenmiyordu.Sorsan belki cümleleri de onu.
“Dünyanın merkezi kaybolmuştu”.

Evindeydi, gene de huzurlu değildi.
Her an dışarıdan biri gelebilirdi.
Terliklerini severdi.
Uyandığında hep bir fincan sert kahve içerdi.

O, sahipsiz sokak köpeklerinin bile merhamet dilenmediği, koklamaya yanaşmadığı biriydi.
Belki de sokaklar onu istemezdi.

]

Başa Dön