Meleklerin önderi iken kötülüklerin reisliğini arzulayıp isteğine fırsat verilen insanlara hiç de yabancı olmayan bir yaratık.
Büyüklü küçüklü sayıları meçhûl olan hız ustası, ihanet reisi, katmerli belâ.
Şeytan; bazen “Şey”, bazen de “Tan” olarak karşımıza çıkıyor ve ben buradayım işte tam da elinizdeyim, kalbinize yöneliyorum, bu muvaffakiyetimi size borçluyum aziz dostum, naralarını duymayan biz ins’e kendi kelamıyla selam ve teveccühte bulunuyor. Karşılık olarak da; “Ne kadar güzel değil mi? Şu güzellik bende olsa da, kırk yıl hapiste yatsam” cevabını duyunca narasını pekiştiriyor.
Kör şeytanın kör gözüne…
Acaba şeytan gerçekten kör mü? Yoksa onu vücudumuzun en nâdide organı kalbimize alıp kendimizi onun esaretine teslim ettiğimiz için ve kör şeytanın kör gözünü göremediğimiz için asıl körlük bizde mi?
Lâin şeytan;
Bu dünyada efelenip duruyorsun, gerçekten efe misin? Yoksa böbürlenmek senin şânında olduğu için mi efeleniyorsun?
Sen nesin, etin ne budun ne? ‘Euzübillahimineşşeytanirracîm’ lafzı karşısında aysbergin eridiği gibi eriyorsun.
Senin tahakkümün ancak senin gibi vasıflara haiz kimselere geçerli.
Dostlarına bile sırt çevirecek kadar ihaneti içinde barındırıp seni yanına yaklaştırmak istemeyenlere türlü türlü yalan ve hilelerle yaklaşmaya, yılışmaya çalışıyorsun.
Sen bir iblissin, sana hakaret etmek ve sövmek senden olmak ve senin çıkarına çalışmak olduğu için bunu dahi arzulayacak kadar aşağılık bir yaratıksın.
Sen aciz ve zavallısın. Seni güçlü ve kuvvetli yapan, dünyada muktedir eden biz insanoğluyuz. Saltanatını dahi insanlara borçlusun.
Ey iblis bu hırs niye? Neden hiç durmadan, dinlenmeden mesai yapıyorsun? Senin gecen-gündüzün, yazın-kışın yok mu? Ateşten yaratıldığın için mi cehennemdeki nârına odun taşıyorsun?
Nefs ile de dostluğun var mı? Yoksa o da mı senin emrin ve esaretin altında? Yok yok, olsa olsa ancak nefsi emmare (sefil, bîçare nefs) dostun olabilir. Sen zaten acz içinde olanlara tahakküm edebilirsin.
Bütün kötü vasıflara haiz olduğun için sende hiç utanma ve arlanma da yok. Bütün ahlaksızlık ve hayasızlık senin başının altından çıkıyor.
Ahbaplarına bütün emirleri sen yağdırıyorsun. Bu senin karinende var, vefasız.
Vefalı olsaydın Hak Celle ve Alâ’nın emrine riayet edip Adem (a.s)’e secde ederdin. Sen de iyilerden olurdun.
Sana verilen ve tanınan bütün fırsatları değerlendiriyorsun, seni fırsatçı lâin.
O kadar yüzsüz bir varlıksın ki, kapıdan ‘euzü’ ile kovuluyorsun, bacadan ‘besmelesiz’ giriyorsun.
O kadar arsızsın ki, mahremiyet tanımadan yatak odalarına kadar giriyorsun.
O kadar aç gözlü ve obursun ki, besmelesiz her sofra ve öğünde sen varsın.
Tevfik Fikret âdeta sana ve dostlarına sesleniyor:
“Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştihâ sizin,
Aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin.”
“Şöhret âfettir.” Ey iblis, senden şöhretli kim ola ki bu dünyada, herkesin dilinde ve bilcümle yönünü kaybetmiş yada bulamamış çoğunluğun gönlünde sen varsın.
“Acele işe şeytan karışır.” Karışmadığın alan var mı ki?
Terörde, trafik kazalarında, adam öldürmede, kul hakkına tecavüzde, torpilde, ihanette senin damardan girip: “hadi hadi sen haklısın, durma devam et” telkinlerin ve tembihlerin var, hadi inkar et, büyük münkir seni.
Kinde, nefrette, şirkte, yalanda, ucupta, riyâda vs. her türlü mel’un harekette senin vasıflarının ademoğluna yansıması var. Bu veballerin altında hücrelerinin her zerresinde cezayı müeyyidenin izlerini taşıyacağını bile bile fırsat ve imkan istemek ve bu hâl üzere olmak nasıl bir psikolojik çöküntü senin için.
Geçici zaferlerinin sarhoşluğunu yaşa bakalım, “ikra kitâbek” dendiği zaman saltanatının sona erdiğini ve kaçacak alanın olmadığını, yalanla da kurtaramayacağın gerçeğiyle yüzyüze kalınca “eyvâh ben ne yaptım” deme fırsatın olmayacağını anlayıp çatır çatır çatlayacaksın. O gün sana hiç kimse acımayacak ve şefaatte bulunmayacak, herkes aleyhinde şahitlik yapacak ve bu dünyadaki dostların bile seni en gür sedâ ile lanetleyecekler.
Ey iblis, zaman varken gel, sen de İslam ol, çağrısında bulunmak galiba abesle iştigal olsa gerek, çünkü sen baştan bu çağrıyı reddederek kaybedenlerin başı oldun.
Sana uzak olmak bu dünyada yapılacak en akıllı ve erdemli iş olsa gerek.
Biliyorum, aleyhine yazdığım bu yazıdan dolayı, beni özel ilgi alanına alacaksın ama senin ve dostlarının şerrinden Felak ve Nâs Surelerinin sahibi Allah (c.c)’a sığınırım. O mutlak galip ve külli şeyin kadîrdir.
Okurlara, selam ve muhabbetle.
Kör Şeytanın Kör Gözüne...
Şeytan; bazen “Şey”, bazen de “Tan” olarak karşımıza çıkıyor ve ben buradayım işte tam da elinizdeyim, kalbinize yöneliyorum, bu muvaffakiyetimi size borçluyum aziz dostum, naralarını duymayan biz ins’e kendi kelamıyla selam ve teveccühte bulunuyor. Karşılık olarak da; “Ne kadar güzel değil mi? Şu güzellik bende olsa da, kırk yıl hapiste yatsam” cevabını duyunca narasını pekiştiriyor.