Efendim iyi ettiniz,
ne iyi ettiniz de geldiniz!
Ben de yeni kesmeye başlamıştım Hulki’yi.
Hulki’yi tanırsınız belki;
bizim şirketin muhasebecisidir kendisi.
Bakın masanın üstünde,
tam da üstünde ama –taşmamış,
nasıl da huzur içinde yatıyor.
Gözlerinde ayrı sükunet,
teninde aynı husumet.
Sadece duruma şaşmış kalmış.
İnanır mısınız efendim,
boğazını kesmeden önce
bu kadar mülayim değildi.
Tepinip durdu kurbanlık danalar gibi.
“Dur Hulki”, durmuyor.
“Yat Hulki”, yatmıyor.
“Sakin ol Hulkiciğim” diyorum,
“sadece masaya yatırıp keseceğim!”
Muhasebecidir bizim Hulki,
inatçı çocuğun teki işte.
Damarlarında deli kanı akıyor.
Mecburen efendim, mecburen!
Zorda kaldım da vurdum kafasına.
Yoksa ister miyim hiç o güzelim
porselen vazo tuzla buz olsun.
Fakat dinlemedi ki Hulki beni!
Biraz erken gelseydiniz belki,
hani birkaç an önce diyeceğim.
Siz tutardınız kollarından
rahatlıkla keserdik kellesini.
Ah deli çocuk! Ah Hulki!
Yazık ettin ciğerim vazoya
ama dönüş yok artık geri.
Efendim iyi ettiniz,
ne iyi ettiniz de geldiniz!
Artık gerisini siz halledersiniz…