bir ahbabım vardı
tenekelerle örülmüş evlerin
olduğu şehirlerin birinde.
üstünde sarı, fitilli bir ceket,
ağzında
kurumuş tütün tadından
ekşimiş bir büzüşme.
bir gün alıp içeri tıktılar
ahbabımı,
delirip kesivermiş oracıkta
karısı ile çocuğunu.
gazetelerin üçüncü sayfalarının
kan kokan puntoları arasında
gördüm onu.
üstünde sarı, fitilli bir ceket,
ağzında
kurumuş tütün tadından
ekşimiş bir büzüşme.
alıp tımarhaneye götürdüler
ahbabımı.
hatırlamıyormuş nasıl kestiğini
karısını ve çocuğunu.
bir çılgınlık anıymış,
başka birisinin eli girmiş eline.
o değilmiş öldüren: içindeki kalabalıkmış!
ziyarete gittiğimde
-uzun bir süre sonra
olabildi ancak onu görüşüm-
"gelmeyin üstüme,zaten kalabalığım ben" diye
itiyordu
hastabakıcıları.
üstünde sarı, fitilli bir ceket
ağzında
kurumuş tütün tadından
ekşimiş bir büzüşme.
yoktu tabii hiç biri!
beyaz kefene sarmışlar akılsızlığını
damağında uyutucu ilaçların
ruhsuz dolgunluğu.
dudakları zar zor açılıyor,
ağzından çıkanlar tuhaf, sanki başka bir adamın.
anlıyorum ki o an bir başkası olmuş
en sonunda.
içindeki kalabalıktan birisini seçmiş
doktorlar;
üstünde sarı, fitilli bir ceket,
ağzında
kurumuş tütün tadından
ekşimiş bir büzüşme olan adamın.