dışarıya çıkamıyorum bir parça çimen yüzünden
ölesiye korkuyorum,
karanlığımın önünde gülümsüyor yemyeşil bir parça çimen,
üzerinde postal izleri ,
savaştan yeni uyanmış bir kan kokusu beni içine çekecek sanırım,
adımımı attığımda kirden adamlar götürecek büyütemediğim düşleri,
fakat bu ışık ; gölgeleri gösteren ,
pek yabani bana,
gözlerimi acıtacak ağlarsam,
hayat sandığım şeyin , emin değilim hayatım olduğundan ,
fakat öyle alıştım ki bu loş kendimliğe,
eğer buradan çıkarsam ...
kapımdan koşan rüzgar elmi uzatsam beni savurmaz mı ya ?
bilmediğim , herkesin birbirine nasılsın derken ,
nekadar yalancı olduğu diyara götürürse ya ,
ya hızlanırken çocuklar, emirler almaya mecbur kalıyorsa,
kentler varsa orada ve herkes kusursuza vardığını sandığı anda ,
evine dönmek için dua ediyorsa ?
göze almak için doğru zaman mıdır vazgeçilmezi görmezden gelmenin ?
zaman benim için ne kadar muamma .
yaşadığım mağarada kaçacak yer kalmadı bizden,
bazen bizden de kaçılır,
bizden diyorum benden başka kimse olmasa da ,
fakat bütünüm yediğim çanakla,
soluduğum is,
bunca zamandır üzerimi kapatan,
belki beni kendimden koruyan dokunduğum taşlarla ,
sanki birileri gelip oraya resimler çizecek ,
herşeyi biliyorum aslında ,
içeride de olsam dışarıda da,
günün neden akşama döndüğünü bilecek kadar yakınım çıkışa,
ama bembeyaz bulutlar ,
siyaha dönmezmi zirveye ulaştığında ,
yorulmaz mı kıyıya vurduğunda en sevdiğin dalga,
acımaz mı ?
acıtmaz mı ha ?
ya bana bir el uzanırsa,
kafamdaki piyano daha hızlı çalarsa ,
açtığım sayfalar renkli olsada kan kokarsa ?
zor bulunursa anılar,
ya dün olursa yaşam ,
toprak dökerken üzerine hala sarılableceğin cesetlerin,
korkuyorum ,
birşeyleri sevmekten ,
yaşamaktan ,
fakat yaşadığım bu küçücük mağarada,
sıçacak yerde kalmadı ...