Yine akşam oldu,
Yalnızlık omuzlarıma çivisini çaktı yine,
Uzaklık aynı gerçi,
Her yerdeyken olan uzaklığın pek değişmedi,
Yine akşam oldu orda olduğu gibi,
Görebiliyorum seni buradan da,
Aynısıydı ordayken de.
Uzaklıktan korkmuyorum belki de,
Orada da aynıydı uzaklık gerçi
Donuklaşmış oldu artık bu,
Gitmelerle gelmeler aynı yolun üzerindeki bir renk değişiklidir. Gitmeler sarı sıcak, gelmeler nar kırmızısı. Eğer bu iki rengi seviyorsan gitmeler ya da kalmalar seni incitmez. Tren istasyonlarını ve rıhtımları unutma, evet, bazı sesler bunu bizden iyi bilir.
Hayatın kendisi iplik inceliğindeki detaylara tutunmaz mı? Yoksa senin sevdiğin harflerle benim sevdiğim harfler aynı olurdu. Mesela ben de C ve Ç den hoşlanırdım.
Ya da balkonunda birilerinin gidişini izleyen o kadını ben de severdim. Sahi o kadın, o kadın neden inip “dur” demez? Neden rüzgâra ve ateşe doğru koşamaz? Çünkü belki de hep korkmuştur kemiklerin ve gözlerin alev alev yandığı anlardan.
Kelebekler hele de renklilerse en güzel hediye olmalı. Ama kısacık bir gökkuşağının varlığı gibilerdir, kabul et. Geriye sadece gölgeleri kalır ışık büyüdükçe.
Bana sorarsan ki büyük ihtimal bana sormazsın ama. Bence hangi penceren kuşlara daha yakınsa, daima o penceren açık kalsın yaşama.
Mesafeler mi?
Mesafeler bir ağacın topraktaki kökleri ile en yukarıdaki dal uçları gibidir, aşkı, acıyı ve şiiri besler.