Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/7.

Gülbahar çaresizlik içinde etrafına bakındı. Gözüne kestirdiği bir kayayı yerinden oynatıp, kucaklayarak yerden kesti, dizleri hizasında yar kenarına getirip aşağı attı. Attığı kaya hedefine ulaşmadı, teröristin başı yanında öteki kayalara çarparak parçalandı.

yazı resimYZ

Gülbahar çaresizlik içinde etrafına bakındı. Gözüne kestirdiği bir kayayı yerinden oynatıp, kucaklayarak yerden kesti, dizleri hizasında yar kenarına getirip aşağı attı. Attığı kaya hedefine ulaşmadı, teröristin başı yanında öteki kayalara çarparak parçalandı. Terörist, yukarı baktı, tehditkâr el kol hareketleriyle inmeyi sürdürdü. Gülbahar geriden yeni bir kaya buldu, bu seferki öncekinden daha uzakta ve ağırdı. Kayayı zorlanarak yarın kenarına yuvarladı ve aşağı doğru ittirdi. Terörist, taşın yuvarlanmasını duyup, döndü. Döndüğü an kaya tam suratının ortasına denk geldi. Darbe ile arkaya doğru tökezledi, havada dönerek kayalıkların altındaki bir taş yığınının üstünde, tam da aşağı atarak öldürdüğü Karabaş’ın yanı başına düştü. Gülbahar öfkeyle bağırdı: “Geberdin işte!”
Alican avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çaresiz çığlıkları koyun dibindeki yarlarda yankılanıyordu.
“Bir şeyler yap Gülbahar! Kurtar beni!”
Gülbahar çırpınmakta ama bir şey yapamamaktaydı. Küçük bir kaya parçası bularak olanca gücüyle Alican’ı götüren teröriste doğru attı; ama isabet ettiremedi. Yılmadı. Hızlı hareketlerle yeni taşlar bulup atmaya devam etti. O telâşe ile hiç birini isabet ettirememekteydi. En sonunda taşlardan birisi yan tarafa çarpıp sekerek adamın kafasına geldi. Adam dengesini kaybedecek gibi olup sallanınca, Alican adamın giysilerinden tutarak sırtı, sonra da bacağı boyunca aşağı kaydı ve bir çıkıntıya düştü. Hemen toparlanıp ayağa kalkmayı başardı. Sağına soluna bakındı, yarın dik duvarı üzerinde seçtiği bir patikadan yan yan ilerleyerek teröristten uzaklaşmaya çalıştı.
“Kaç Alican! Kaç Alican!”
Adam kendi canının derdine düştüğünden o anda onu unutmuştu.
“Hızlı! Hızlı! Alican... Allah’ım hızlandır, Allah’ım! Hadi Alican! Hızlı! Hızlı!”
Adamı meşgul edip kardeşine fırsat yaratmak için teröristin üstüne adeta taş yağmuru yağdırmaya başladı.
Yükünden kurtulmuş olan terörist Alican’ın tam altında bir çıkıntıya zıpladı, silahını çıkarttı ve Alican’a doğrulttu. Gülbahar tepeden, adamın onun attığı taşları umursamadan Alican’a bir şeyler söylediğini görmekte ama ne söylediğini anlayamamaktaydı.
Alican, kendisine doğrultulan silahı görünce tutunduğu kayaya bir sinek gibi yapıştı, kaldı. Hareket edememekteydi. Parmakları kasılıp kalmış, tutunamamaktaydı. Başını yukarı kaldırıp bağırdı:
“Ablaaa! Ne yapayım!”
Gülbahar, çaresizlikle haykırdı:
“Durma Alican! Koş, Alican!”
Teröristin üzerine bir taş, sonra bir taş daha fırlattı ama ikisi de hedefe ulaşmamıştı.
Alican, tekrar ağlayarak, bağırdı:
“ Nereye? Nereye koşayım?”
“Ne olur Allah’ım! Ne olur, şu taşlardan bir tanesiyle vurayım adama! Ne olur!”
Gülbahar, yeni birkaç taş daha attıysa da adam hafif sakınmalarla onlardan koruyordu kendini. Son bir ümitle bağırmayı sürdürdü:
“Alican, pes etme!”
Alican, son bir gayretle ilerlemeyi sürdürmek için çabaladı.
“Kaçamıyorum. Bir şeyler yap Gülbahar! Kurtar beni!”
Gülbahar, çok daha büyük bir kaya parçasını kucaklamış, atmak için taşırken, kardeşinin ve teröristin olduğu yerden bir silah sesi geldi. Sonra müthiş bir acıyı yansıtan o çığlık: “Ahhh!”
Kucağındaki kaya parçasını bırakarak koşturup geldi, beline kadar eğilerek yardan aşağı sarktı. Alican’ı göremedi. Terörist kayaların arasından ötekilerin yanına doğru yalnız başına ilerlemeye başlamıştı. Sesini duyurup yanıt alabilmek umuduyla seslendi.
“Alican... Kardeşim... Alican... Alican... Kardeşim.”
Aşağıda, az önce aşağıya düşürerek öldürdüğü ufak tefek teröristin ayakucunda, yerde, yüzüstü yatan Alican’ı gördü. Dizlerinin üstüne çöktü. Artık taşları atacak mecali bile kalmamıştı ve kolunu hissetmemekteydi. Çaresizliğine öfkelenerek ağlayıp inlemeye, çırpınmaya başladı:
“Alican... Alican kardeşim... Kardeşim ölmüş, kardeşim! O daha çok küçüktü... Neden? Neden? Neden? Nasıl kıydın Alican’ıma, pis katil? Alican...”
Çığlıkları, her yandan yankılanıyordu.
“Kurtaramadım seni, kardeşim. Bir şey yapamadım kurtarmak için… Üzgünüm… Üzgünüm kardeşim…”
*

Başa Dön