Müjdelenmiştir Ekim 1

Ne Türk dili, ne Türk Tarihi Osmanlı ile başlamadığı gibi Osmanlının dili de Türk dili değildir. İkinci paragraftaki söylem, Türk dili sanki Osmanlı ile başlamış gibi bir zımdan hareketle böylesi bir karartmayı yapmaktadır. Aksine Osmanlının Osmanlıcası Türk dilinin geçmişle olan her bir tarihi bağlarını koparmıştır. Şimdi bu basit ve maksatlı söyleme geçelim. "Cumhuriyet bizim düşünce setlerimizi yok etti. Bu nedenle mezar taşlarını dahi okuyamıyoruz!" diyen bir terane hayatımın her döneminde duyduğum kof bir sakızdı. Cumhuriyete bağlam olan Osmanlı noktasında halkın %96sının bilimden, bilgiden, okur yazarlıktan mahrum bırakıldığı ve halkın Türkçe konuştuğu ortamda zaten mezar taşları halk tarafından okunamıyordu. Osmanlıca kavuklular diliydi. Bu tenakuz böyle olduğu için fıkralara bile konu olmuştur. Arapça harf ve Osmanlıca dil ile yazılan mektubu okuyamayan halk adamı ve halk mütefekkiri Nasrettin Hocaya mektubun sahibi; "Hoca Hoca benden utanmıyorsan şu başındaki kavuğundan utan" der. Hoca Osmanlıdaki kavuklu meşrebini ifade eden alaycı bir dil ile taşı gediğine kor. "eğer marifet kavuktaysa al kavuğu, sen oku" deyip kavuğu mektup sahibinin başına kor. Üstelik düşünce setinden kopmuş olsaydık saray gibi ne Nasrettin Hocayı anlardık. Ne Pirsultanı anlardık. Pir Sultanı, Nasrettini anladığımıza göre düşünce setlerimiz yok olmamış demektir. Osmanlıca sarayın ve bir kısım divan edebiyatının iletişim diliydi. Öncelikle ben "bizim düşünce setimizi yok etti" söyleminin kapsama alanında değilim. Bizim düşüncemiz yok. İnsanıni insanlığın düşüncesi var. Bize unutturulan düşünce, insanlık aleminde tekrar bize dönüş yapar. Düşünce setlerimiz yok edildi demek, hali hazırda olup biten gerçek oluşa göre temelde cehalete davetiyedir. Geçmişin bilmesinlercilik halini kutsamaktır. Merhumun ruhuna Fatiha diyen bir mezar taşını okumakla yücelen bir toplum yoktur. Olacaksa tek eksiğimiz bu olsun. Geçmişin düşünce seti içinde ve dünya ölçeğinde bugünkü bir Cahit Arf, bir Aziz Sancar Bir Fazıl Say, Bir Suna Kan vs. çıkamazdı. Tıpkı Osmanlının düşünce setlerine sahip güncel İslam toplumları içinde hala bu muadillerin çıkamadığı gibi. Korkularımın zail olması gibi Cumhuriyetin kazanımıyla köleci biate, taate, itaate dair düşünce setim de yok oldu. Köleci biat benim için bir kayıp değil, bir kazançtır. Eğer illa mezar taşı okuyacaksam mezar taşı okuyacak kadar Osmanlıca öğrenirim. Bu hiç te zor değil. Sırf mezar üfürükçülüğünü belirten istek düşünce setinin yok olmasını dile getirmek, akıl almazlık değilse, kasıttır. Salt mezar taşı okuyacağım diye dil telaffuz fonetiğimize uygun olmayan Arap alfabesini; anlaşılmaz ve ana dilimiz olmamakla Arapça, Farsça sözcükleri; Türk diline karşı olmayı; sarayın kendisini Türkçe konuşan halktan Osmanlıca gibi uyduruk bir dil ile izole etme çelişkileri içinde var edilen dört bilinmeyenli Osmanlıcayı sırf taatin, itaatin ve kapı kulu olmaya yatkınlaştırıcı öğretisini düşünme seti diye sindirmek durumunda olmam, neyin nesi ki? Her gelişme bir mahrum kalışın üzerine daha gelişkin ve lüks bir gelecektir. Siz bile büyümekle; bebekliğinizden, çocukluğunuzdan, delikanlılığınızdan yoksun kalırsınız. Bilgiyi inşa ettiğinizde, cehaletinizden mahrum olursunuz. Tarihsel olarak sürece baktığınızda; göl üzerine ağaç kulübeler inşa edilmişse, mağara yaşamından mahrum kalınmıştır. Üreten ilişki nedenle ön ittifakları yapıp şehir devletleri oluşturulduğunda, totem alanın kabile yaşamından yoksun kalınmıştır. Demokrasiye geçtiğinizde monarşiden, feodal yaşamdan ve bir kısım köleci ilişkilerden yoksun kalırsınız. Eh ne yapalım bu çelişki Mustafa Kemal Atatürkten İleri gelmiyordu; doğanın, sosyo-toplumların ve hayatın işleyiş yasası buydu. Her yeni eskir ve her eski ölür. Yerini yeni alır. Eski ölümden korktuğu için yeni olur....

yazı resimYZ

1. Bölüm

Ateş çemberidir
ağustos günleri.

Hiç te istenmez
hun zamanları.

Lakin bir müşkülün açmazında
kızdır
kızandır
kızıl atlı süvariler
Mahşeri ligin
bir utkuya ram oluşunda...

Maviden günler
Mavilikle içi
Çakmak çakmak
Hayranı şayan
Kahırsa sana
Bilimsel edep ile
Sürece bakmak...

Gönül gibi
gelgeç ten değildir heyecanlar.
Yeşili kırmızıda.
İlle yanacak hozan
alev alev...
O zaman
pusludan maviye
Mavi bereketini döker
yeşillenir yangın yeri
Hicaptan icaba

Ey!
Tüm geri kalmışlık
Yüz yıllarla unutulmuş
sahipsizlik.
Müstebit sefalet.
Mülk görülen insan.
Mülkün sahibi olan saltanat
Halktan kopan sanat ve edebiyat...

Bin dokuz yüz yirmi üçün
yirmi dokuzuna dikkat

Kendini sakınamaz sın
Çağdaş yapılacaklar
mavide...
Maviyle
müjdelenmiştir Ekim.

Artık yavaşı
hızdan günler.
Umuda haki
Giden sarılmıştır kefene
Çıplağından baki

29.10.2020

Hun : kan
haki : toprak yeşili
müstebit: zorba, baskıcı

Başa Dön