Neredeyim ben? Burası da neresi?
Nereye baksam yabancı gözler iki yakamda. Tanıdık birilerini arıyorum ama yok. İnsanlar kendilerinden geçmiş şekilde konuşuyorlar. Herkes birşeylerle meşgul.
Sanki hepsi aynı şeyleri yapmaya mecburmuş gibi. Koskocaman dünyalarının bu ufacık okul olduğunu zannediyorlar.
Artık insanları süzen gözlerden, yalancı merhabalardan, aptalca aşk oyunlarından bıktım.
Tabiki derslerden de.
Farklı birşeyler arıyorum. Kararsız olan ruhumu karara bağlamak ona artık sen bu yoldan gideceksin arkadaş diyebilecek bir yenilik arıyorum. Belki bu ortamda zor olacak ama, ..... bilemiyorum...... bilemiyorum ........ bilemiyorum.
Namlunun ucundaki kurşun misali ateşlenmeyi bekliyorum. Gizli bir el gelip tetiği çekse ne olur sanki. Serseri bir kurşun gibi başka diyarlara, İstanbul’un bağrına saplanmak istiyorum.
Amacımı hatırlıyor, yine umuda, geleceğe, hayallerime sarılıyorum.
Ne çabuk da unuttum. Hey arkadaş hani yemin etmiştik. Ölmek var dönmek yok demiştik. Pes mi ediyorsun yoksa.
Yalancı merhabalara, insanları süzen gözlere mi boyun eğiyoruz.
Yok... Yok bu kadar çabuk değil, artık hayatın dikenli yollarından geçmeyi bilmeliyim.
Dikenler batmalı ayaklarıma, gerekirse kanatmalı kollarımı, yüzümü varsın olsun çünkü ben gülü seviyorum, öyleyse dikenine de katlanmalıyım.