Okumuyoruz

Okuyun ve gerçeklere tanık olun...

yazı resim

Çok okuyan bir toplum değiliz maalesef. Gazetelerin bol fotoğraflılarını tercih eden, köşe yazarlarından haberi dahi olmayan, elinde kalın kalın romanları gösteriş olsun diye gezdirip de tek bir sayfa bile okumayan bir yapıya sahibiz, en azından günümüz gençliğinin büyük bir kısmı bu durumda. Kitaplar, artık süs eşyası gibi görülmekte. Ayda bir kitap bitirdik mi sanki dünyayı kurtarmış gibi bir tavır takınıp caka satmayı da ihmal etmeyiz. Bir de ikinci bir kitaba başladık mı artık her şeyde söz sahibi hissederiz kendimizi. Maalesef bu tutum günümüzde artarak devam etmektedir. İşte size muhteşem bir örnek; geçenlerde bir kitapçıyı dolaşıyorum. Fakat gidişimin sebebi bu sefer kitap almak değil de okuyucuların izlenimlerine misafir olmak. Kitap raflarına göz atıyor, birkaç tanesinin arka kapak yazılarını okuyorum. Bazen de birkaç tanesini bir köşeye ayırıyorum almak için. Tam 1 saat boyunca hem kitaplara göz attım hem de insanların kitaplara yaklaşımına. İnanılmaz bir sohbete kulak misafiri oldum. Bir edebiyat öğrencisi olarak bu istemeden duyduklarım benim için bir kıyamet alametiydi adeta. İşte duyduklarımı aynen yazıyorum;

“-Aaa….Yaprak Dökümü’nün kitabı çıkmış… (hanımefendi dizinin kitabı çıkmış diyor fakat dizinin kitaptan uyarlandığından habersiz)

-Bak görüyor musun ne çalışkan insanlarız hemen de yazmışlar kitabını…(araya girmemek için zor tutuyorum kendimi)

-Sorma ya geçenlerde Aşk-ı Memnu’nun da kitabını gördüm şok oldum vallahi... Bir görsen kitap o kadar kalın ki maşallah dedim yazarına… Halit Ziya diye bir adam varmış o yazmış kitabı… Ayy çok yakışıklı olduğunu tahmin ediyorum… Çok da genç diyorlar… (hanımefendimiz ünlü yazarımız Halit Ziya Uşaklıgil’i kastediyor fakat yıllar önce öldüğünden habersiz)

-Ayy… Alsak mı dersin Yaprak Dökümü’nü.

-Ne gerek var akşam izleriz nasıl olsa…

-Haklısın…(bence de çok haklı)

Konuşmalar bu şekilde sürüp gidiyor. Ben de o ortamdan gidiyorum. Bunları duyarken adeta öldüm öldüm dirildim ve hayatımda hiç yaşamadığım duyguları yaşadım. Kıyamet alameti böyle bir şey olsa gerek dedim kendi kendime. Hanımefendilerin genç oluşları ise beni tümden hayal kırıklığına uğrattı. Ellerinden kitabı düşürmemeleri gereken bu yaşlarda dizi müptelası olup, kitaptan uyarlanan dizilerden habersiz, dizinin kitabının yazıldığını düşünen bu düşünce tarzı karşısında, kim olsa aynı şeyleri düşünürdü. Bu duyduklarımın ardından hızla uzaklaştım oradan, ayırdığım kitapları dahi almadan. Belki de o anlar hayatımın ender anlarıydı. Umuyorum ki bir daha böyle bir sohbete şahit olmam. En azından bunu kaldıramayacağımı iyi biliyorum.

Okumak illa ki binlerce roman bitirmek demek değildir. Günde beş on gazete okumayı da gerektirmez. Hiç olmazsa gündemi şöyle birkaç satır okuyarak takip etmek, ayda bir kitap okumaya çalışmakla işe başlanabilir. Zaten insan günde birkaç satır okudu mu istese de bırakamıyor kitabı elinden.

Görüldüğü gibi okumuyoruz diyorum ama bu başlığı yazmak inanın bana çok zor geldi. Böyle bir başlık atmaya vicdanım hiç el vermedi fakat bir takım gerçekleri belirtmek için de bazen vicdanımızı zorlamamız gerekiyor. Ancak bu şekilde bazı problemleri halledebileceğimizi düşünüyorum…

HAFTANIN SÖZÜ: “Okumak, hayat trafiğinin yön levhalarıdır.” (Rüştü Bayındır)

Başa Dön