Duyuyorum
Hayatın tınısını derinden.
Nakış nakış işleniyor yüreğime hayat.
Birkaç figürün bir araya getirdiği bir gösteri
Ve milyarlarca figüran bilinen ve bilinmeyen...
*
Hep aklımdaydı dersem yalan olur. Şimdi geldi aklıma hayatın dans figürlerinden oluştuğu...
Ben bir dansçıyım, evet ruhumda var bu. Ve etrafımda sayısız dansçılar. Ben ruhumu bedenime katıp dans ediyorum, başkaları bedenlerine ruhlarına katıp... İster hayatın tınısında dans et, ister acının içinde yüz, ister umutların etrafında uçuş.
Hayat sanat üzerinde kurulmuş bir sahnedir; bunu reddedemezsiniz. Ben dansçıyım, başkaları müzisyen, tiyatrocu, şarkıcı, yazar, şair ve saire. Kimi kendi ve etrafıyla tiyatro oynar, kimi hayatı bir roman misali anlatır durur bir yazar gibi, kiminin elleri piyanonun tuşlarında; kiminin yüreği tamburun telinde... Evet, benim de ruhumun her köşesi melodilerin arasında...
Hayatımın en büyük hayaliydi dansçı olmak. Piyanonun akışında, neyin titreten havasında, gitarın hoyrat tellerinde yükselmek istedim hep:
Duyuyor musunuz, piyano çalmaya başladı. Tüm nefesler kesildi, bir sis dumanının arasından tüller içinde bir büyü çıkıyor, narin bedeni kırılacak gibi, masum yüzünde derin bir acı, ellerinde kınadan yapılmış bir çiçek deseni, ayağında halhal. Tüller içinde süzülerek giriyor sahneye. Tüm gözler o büyünün üzerinde. Genç kız, melodilerin söyleyemediklerini söylüyor, acıya acı katıyor; mutluluğa mutluluk. Neşeye neşeyle karşılık veriyor, hüzne hüzünle... Dönüyor, tüller hışırtılarını savuruyor kulaklara, saçları rüzgâra tutunup salınıyor.
Gecenin savruk karası ve ayın çapkın gülüşleri var etrafta. Turuncu ışıkları yarıp geçiyor sisler... Sahne kayboluyor, sandalyeler kayboluyor; her şey uçuşuyor gökten göğe; ruhlar salınıyor bedenden bedene... Dağılıyor her yer... İnsanlar bir rüya âlemine giriyor...
Evet, kimi şiir gibi yaşar hayatı şair olur; kimi müziğe kapılıp hayatın melodisini çözen bir gitarist olur; kimi tiyatrolar oynar kendisiyle, kimi de dansın içindeki şiiri yakalamaya adar hayatını...
Tüller uçuşmaya devam ediyor; figürler ardı ardına dökülüyor sahneye; gözyaşları sarhoş ediyor ruhları... Ruhlar soyunuyor... Herkes çıkarıyor üzerindekileri ve çırılçıplak ruhlarına sadece sevgi tülünü giyiniyorlar. Ruhları ferahlıyor... Gerçek bitiyor; geçmiş de öyle... An’ın içinde sonsuz aşk, acı, mutluluk ve coşku kasıp kavuruyor ortalığı; ortalıkta kimsecikler kalmıyor.
Melodiler doruğu taşırıyor; ve kayıyor birer yıldız gibi. Alkışlar arasında kayıplara karışıyor o aşk. Evet aşk! Gözlerimde gizlenen, figürlerimde taşan ve yalanlayamayacağım bir aşk var. O yüzden ben bir dansçıyım. Hayalim hep bir dansçı olmaktı zaten. İnsalar bilmese de...
“Olmak için doğduğun kişi ol” diye haykırıyor bu yürek. Öğrensinler. Benim ne olmak için doğduğumu öğrensinler... Siz de haykırın, herkes bilsin, siz de bilin!.. Ve “OLMAK İÇİN DOĞDUĞUNUZ KİŞİ OLUN”...