Türkiye nin öz mûsıkîsine radyolarda yayın yasağı konulup, toplumdan tam anlamıyla tecrid edildiği 1934 senesi Kasımından sonra da, Atatürkün mûsıkîye olan şahsî düşkünlüğünden bir şey eksiltmeyecektir.
O dönemin ünlüleri olan Safiye Ayla, Münir Nurettin ve diğer isimleri, Cumhurbaşkanı nerede ikâmet ediyorsa oraya çağırılmakta ve dinlenilmekteydiler.
Kendisinin de icrâ esnasında zaman zaman katıldığı bu konserler, adeta bir fasıla dönüşüyordu. Nihayet, 6 Eylül 1936 günü, 20 ay önce radyolara konulmuş olan Türk mûsıkîsi yasağı kalkıyordu.
Her ne kadar radyodaki bu yayın yasağı kalksa da, Osmanlı mûsıkîsi daha bir on dört sene, her fırsatta, sürekli acımasızca, itilip kakılma macerâları yaşayacaktır. Hatta , Demokrat Parti, 1950 senesinde siyasi iktidarı ele geçirse de, Ankara ve İstanbul radyolarında ancak, öz mûsıkîmizin emisyon yüzdesini bir nebze daha artırmaktan öte bir ferahlık getiremeyecektir. Zira, gelenek ve tarih düşmanı basın, askerî ve sivil bürorasi, hepsinin ötesinde, o zamanki Türkiye nin kültür ve sanat tekeli olan Loca, buna daha senelerce fırsat ve imkân vermeyecekti.
Tâ ki; 1970 li yılların ortasında kurulacak olan Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuarı ve onu tamamlayan Devlet Koroları, mâlum kesimin sesini biraz daha kısmasını sağlasa da, zaman zaman yine kendilerinin, yaptıkları müzik ile Rejim ve Devlet in resmî sesi oldukları iddiasındadırlar.
Tâ ki 21. yüzyıla adım atmamızın sonrasındaki ilk on yılın sonunda, özellikle, sayıları günbe gün artan Kültür Bakanlığı Koroları ve de özellikle başta İstanbul olmak üzere, Büyük Şehir ve İlçe belediyelerinin milliyetçi kültür politikaları icabı, inşaa ettikleri kültür merkezlerinde mûsıkîmizin gerek profesyonel, gerek amatör koro ve solistlerine açtığı sahnelerinde, o belde sâkinleri bilâ ücret, hasret kaldıkları besteleri büyük bir iştiyak ile dinlemeye başlayacaklardır.
Aynı yıl yani 1936 da Atatürk ün :Dellâlzâdenin Isfahan Yürük Semâî sini okutmak üzere İstanbul dan Ankara ya davet ettiği Vasfi Rıza Zobu ya söylediği BenTürk müziğini kaldırıp, yerine Batının müziğini koyun demedim. Benim sözlerimi yanlış anladılar ve ortalığı öyle bir velveleye verdiler ki. ben de bir daha lâfını edemez oldum demesi, bir ölçüde dolaylı olarak bir pişmanlığın ifadesidir. 1
Vasfi Rıza , Atatürkün :dilde de müzikte de yanlış anlaşılıp,ters yönde yorumlanmaya müsait sözler söylemişve bunu kendisi de itiraf etmiştir...(Vasfi Rıza Zobu-YANLIŞ ANLADILAR-Görüş ve Hâtırâlarla Atatürk, İ.Ü. Tıp Fakültesi Talebe Cemiyeti Yayınları, 1.İstanbul, 1962 s. 43-44; bu belge Zorlu nun sesinden Ankara radyosu diskoteğinde de mevcuttur) 2
Türk Mûsıkîsi yasağının radyolardan nasıl kaldırıldığına dair ilginç bir anekdotu da Atatürk ün uşağı Cemal Granda anlatır :
Radyolarda Klâsik Türk Musıkîsi çalınması yasağı bir süre sürdü. Bir gece sofrada Atatürk, konuklar arasında bulunan bestekâr Sıtkı Bey in ud ve tanburunu, eşi Vasfiye Hanım ın sesiyle coşarak dinledikten sonra:
-Sıtkı Beyefendi gidip İstanbul ve Ankara radyolarında birer konser veriniz, dedi.
Bu sözlerle radyolardan kaldırılan Klâsik TürkMusıkîsi, yeniden konulmuş oluyordu 3
On yedi yıldır, ülkenin kaderine neredeyse tek başına hükmeden bir Devlet Başkanı, bu ifadesinde her ne kadar niyet beyanı yapıyorsa da, yaklaşık 20 aydır radyolarda emisyon alamayan Türk Musıkisi nde zımnen yanlış yapıldığını da kabulleniyordu.
Atatürk ün Savarona yatında bir akşam yasaktan haberi olmadığını söyleyip, radyodan fasıl dinlemek istemesi üzerine yeniden kondu. Ama bu arada, kendi radyosunda kendi müziğini bulamayan Türk halkı Sawt-el Arab min el-Kahire nin, Tahran ın ve Yeni Delhi nin hangi dalgada kaç metreden çıktığını öğrenmiş oldu 4
Radyo ya kadar her yerde engellenen Türk Musıkîsi ni, Mustafa Kemal Cumhurbaşkanlığı kurumunun içinde tuttuğu Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti topluluğundan ve dönemin en büyük seslerinden, adeta kapalı gişe olarak dinlemeye devam ediyordu.
Burada yeni bir paragraf açmak gerekiyor ki, o da Atatürk ün Türk mûsıkîsi severliği bir gerçektir. Kendisi, zaten öğrenciliğinden itibaren, Türk mûsıkîsi dinleme alışkanlığı kazandığı, Harb Akademisi nde kurmay öğrenci iken, bestekâr Bolâhenk Nuri Bey den Türk mûsıkisi dersleri aldığı da, bilinmektedir. Atatürkün bu zevkini, Devlet Başkanı olduğu yıllarda da, aralıksız devam ettirdiğini görüyoruz. Huzurunda konser veren sanatçılarla zaman zaman yaşadığı ilginç olaylar söylenip yazılmış, bunlar değişik pesperktiflerden yorumlanmış, beğenilmiş veya eleştirilmiştir. Bunlardan bazılarına baktığımızda:
60 yıl boyunca yazılan kitaplardan ve yazılardan O nun Türk Musıkîsi repertuvarındaki bir kısım şarkı ve türküleri bizzat söyleyecek derecede bildiği , hoşlandığı gerek köşkte ve gerekse Saraydaki, hatta yatlardaki yemekli toplantılarında devrin isim yapmış hânende ve sâzendelerini ayrı ayrı veya topluca dinlediği, sınadığı, aşağıladığı, övdüğü hususları işlenmiştir. Devrin , demokratik olmayan kendine özgü koşulları ve dekoru içinde müzisyenlerin, yoğun bir trafiği vardır.
Yoğun olduğu kadar da heyecan dolu bir trafikdir bu. Safiye Hanımlar, Deniz Kızı Eftalya lar, Selahaddin Pınarlar vd. nin gece yarıları, sabahlara karşı oradan oraya taşınmaları, Münir Nureddin in başına konan bir bardağa nişan alınmış halde gazel okumaları, İnce Sâz Hey eti ile orkestra nın repertuvar değişimi suretiyle sınanmaları, Reşit Paşa Vapuru nda bigâne kalınan Cesar Frank kentetini çalan alafranga üstâdlarının düş kırıklığı, Sarayburnu nda dinlenilenMısır lı Muganniye Müniretül Mehdiye Hanımın konserini müteakip çalınan ARAP MÜZİĞİ olmasına bakılmaksızın,Türk Müziği nin Ulus un duygularını olumsuz yönde etkilediği savının dile getirilmesi gibi, bu tip meşklerde çok değişik, hatta çok aykırı durumlar da ortaya çıkıyordu. 5
Yine öyle bir akşam sonrasında, Atatürk ün mâlum, sohbet oldukça koyulaşmıştır. Sahnede de o yılların ünlü bir sesi hanım şarkıcı, programını bitirip, Atatürk ün yanına gelir:
(Burhan Felekin 22 Haziran 1980 rarihli Milliyet te anlattığına göre)Atatürk merhum, bir içki sofrasında hoşuna giden bir artist kadına15 bin liralık bir çek imza ederken Reşit Galip Bey, Atatürk e:
-Paşam! Bu para merhum pederinizden mi size kaldı?
Diye soracak olmuş 6
Reşit Galip in bu sorusuna karşılık Atatürk, yazdığı çeki o hanım sanatçıya vermeyecektir. Ancak aynı Reşit Galip de, de bir daha köşke çıkamayacaktır. Burada düşündürücü olan husus, Reşit Galip in bu pervasızca çıkışta ve sonrasında cezalandırılmamasındaki gücü nereden aldığıdır.
Reşit Galip , 1932 de Millî Eğitim Bakanlığı na getirilecek kadar Atatürk ün ve rejimin güven duyduğu bir kişi idi. Ancak o güne kadar ki davranışlarında da açık sözlülüğü ve lafını esirgemeyen bir kişilik örneği veriyordu.
O yıllarda Müzeyyen Senar da yeni yeni popülerleşmeye başlamıştı.Atatürk de bir vesile ile kendisinden haberdar olmuş ve kendisini çağırtmıştır.Sonrasını Senar dan dinlenleyelim:
1936 Aralık ayında (kemanî Nubar Tekyay vasıtasıyla) Dolmabahçe Sarayı na çağırtır.
Çağırdığı akşam Atatürk, Müzeyyen Senar ın ensesinde topladığı saçları ve eşi Ali Bey in bıyıklarının kesilmesini emreder. Yaveri vasıtasıyla götürüldüğü berber istenileni yapar. Müzeyyen Senar heyecanlıdır. Atatürk:
-Otur bakalım yanımaÇekinmeEğer böyle yaparsan o güzel sesini nasıl dinleriz? der
Atatürk bunları söylerken Salih Bozok ve Kılıç Ali hemen yanı başındadır 7
Müzeyyen Senar ın anılarında bir de, Atatürk ün son günlerinde kendisini Savanora Yatı na davet edip; Kemanî Tatyos un Uşşak Cânâ rakib-i handân edersin i ile, Selahaddin Pınarın Hüzzam Aşkınla sürünsem eserlerini istediğini anlatmaktadır. 8
Atatürkün mûsıkî zevkinin belli bir türden ziyade çeşitli müzik türlerinden eser bazında tercihleri bulunduğu elimizde önemli anekdot ve belgeler den anlaşılır. Atatürk ün demiryolu ile yurt içi gezilerinde , kompartımanında çaldığı 70 civarındaki taş plâk bu gün TCDD müzesinde koruma altındadır. Bu plaklar mercek altına alındığında Klâsik Batı müziğinde Bach ve Beethoven in eserlerine, klâsik Türk mûsıkîsinde, Selahaddin Pınarın besteleri ve M. Nureddin Selçukun yorumuna, zeybek ve bahriye çifttellisi gibi enstümantal parçalara rağbet ettiği görülecektir.
Mustafa Kemal Sofya da izlediği Toscaoperasından oldukça etkilendiğini ve bu operayı çok sevdiğini biliyoruz.
Ayrıca CSO sanatçılarından Enver Kapelman, anılarında Atatürk ün en çok halk müziği, oyun havaları ve operetlerden hoşlandığını belirtmiştir.
Salih Zeki Çavdaroğlu
16 Mayıs 2020
DİP NOTLAR :
1 Cinuçen TANRIKORUR, Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1998, s.59
2 Cînuçen TANRIKORUR, Medyada Müzik mi ?, Yeni Türkiye Dergisi, sayı:12, Medya II
3 Cemal GRANDA, Atatürkün Uşağı İdim, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1973, s.122
4 Cînuçen TANRIKORUR, a.g.e, s.296
5 Ruhi AYANGİL, Müzik Devriminin 60. Yılında, Yeni Türkiye, 1-2, Kasım-Aralık, 1994, s.100
6 Ahmet KABAKLI, Temellerin Duruşması, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul 2000, s.303
7 Radi DİKİCİ, Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2006, s. 73-74
8 Radi DİKİCİ, a.g.e.
https://ferahnak.wordpress.com/2020/05/16/osmanli-musikisi-nin-radyolardaki-yayin-yasagi-bitiyor-2/