…..Anne ile baba sözleşmişçesine, bir ağızdan; “ Hadi oğlum pipini bir de fotoğrafçı amcaya göster bakalım” dediler!... Baba, fotoğraf çekimi için eve çağrılan delikanlıya dönerek : “ Bu afacan var ya , bu afacan… “ dedi ve ekledi : “ Aslında bunun gelişimini daha sağlıklı bekliyorduk…. Ama ne yapacaksın? İkiz dünyaya geldiğinden midir ne ?… Umduğumuz gibi olmadı…” Daha sonra sesini alçaltarak : “ İkizi kız oldu…” dedi ve yeniden sesini yükselterek yineledi: “Hadi , pipini göster amcaya Fatih. Baba, bu kez: " Amcası... Bir-iki sövmeyi bile öğrendi maşşşallah! “ diye sözünü bitirdiği anda arkalarından bir kız çocuğunun cılız sesi geldi: “ Baba ben göstereyim… Bakın, benimkine bakın!... “ Baba geri döndü, anne mutfaktan yetişti; ikisi birlikte kıza doğru hışımla hamle yaptılar!...Kız çocuğu minicik elleriyle eteğini kaldırmış beklemekteydi…Anne erken davrandı ve kızın ellerine vurarak eteğini bırakmasını sağladı. Namusu kurtarmışlardı!... Baba bir ‘ohh! , çekti!...Daha sonra kız çocuğunun kolundan tutarak sarstı artarda ve “ Sen kız çocuğusun! Ayıp!…Ayıp!...” diye söylenirken kızarmış yüzünü fotoğrafçıdan gizlemeye çalışıyor gibiydi… Anne araya girdi de evin erkeği biraz rahatladı: “ Amcası Fatih’ in şeyi iyi çıkacak değil mi?”
Belki bir evin salon ve ya oturma odasının duvarını süslemek ve anne-babaların gurur duyması için asılmış bu ve buna benzer bir erkek çocuğu fotoğrafını görmeyenimiz yok gibidir. Kimileri pipisiyle oynarken çekilmiştir, kimilerinin eline ise, oyalanarak düzgün görüntü vermesini sağlamak amacıyla oyuncak neyin gibi bir şeyler tutuşturulmuştur…Erkek çocuk, her an için çekilmeye hazır bir silaha sahip olduğu psikolojisi ile beslenerek büyür genellikle..Olasılıkla İleride bir parçası olduğu aileye yük olan işsiz, mesleksiz kredi kartlı, cep telefonlu ve kontorsuz bir yeniyetme olarak kendisini ne tür tuzaklar beklerse beklesin, o çocukluk yıllarından kalan solgun fotoğrafların değeri her gün biraz daha artacaktır.
Erkek çocuğunun doğumu ile başlayan ayrıcalığı her aşamada kendini gösterecek, bu ayrıcalıklı durum da çocukla büyüyecektir. Örneğin; ' Bak kızım! Kardeşin oğlan çocuğu, bir yerleri şişer, sen azını yesen kıyamet mi kopar?... , ' Sen kızsın! Kardeşinle seni aynı gözle görmemizi bekleme boşuna!..., Ta başından aile içinde başlayan ayrım çocuklarla birlikte büyüyerek dalga dalga toplumu da kuşatmayı sürdürür. Ailece edinilen malın bölüşümüne de yansır bu eşitsizlik.
Oğul’ un ‘ erkekliğe ilk adımı olarak, kabul gören sünnet, davul zurna büyük bir gümbürtüyle dosta düşmana duyurulurken Havva Ana’ dan bu yana kız çocuklarının kadınlığa ilk adımları olan dönem, aile içinde bile anne ile kız arasında kalmaya mahkûmdur. Oysaki; sünnet, aşırma (intihal) yoluyla başka dinlerden edinildi… Dinlerin kurucu öncüleri de sünnetli değildi.. Delikanlı kızların o özeli ise, yaratılış inancına göre, katıksız bir Allah vergisi olarak Havva Ana’dan buyana süregelen bir durumdur. Her ne kadar sünnet sonradan edinilen bir gelenek olsa da, kız çocuklarının özel dönemlerinin utanılacak denli gizlenmesi ve o dönemde adeta aşağılanarak dışlanmaları karşısında bir övünç madalyası gibi algılanmakta ve öyle durmaktadır…
Komşumuz yaşlı bir teyzenin hayıflanarak ‘Aman Allah’ım!. Her şeyleri ortaya döktüler!, diye utanarak eleştirmekten kendini alamadığı; genç kız ve kadınların özel günlerinde kullandıkları malzemenin televizyon reklamları da olmasa, bir bakıma yaşıyor olduğumuzu borçlu olduğumuz analarımızın o özel dönemlerini temelli unutacağız… Bu bağlamda, yaşadığımız toplumda erkek olarak dünyaya gözlerini açmış tüm erkek çocuklarının yüzde doksan dokuzunun iradesi dışında başından geçmesi kaçınılmaz olan sünnetin, kadınların özel dönemi denli yaşamsal bir gerekliliği söz konusu değil…Yanlış anlamayı önlemek için kısaca yineliyorum: Analarımızın söz konusu özel durumları olmasaydı bizler de dünyaya gelemezdik. Sonradan gündeme gelmiş bir olay olarak sünnetin bu anlamda herhangi bir katkısı yok!
Erkek çocuklar, büyüdük sıra edep yerlerini kapatmayı öğrenirken, yetişkin kız çocuklarının bir yerlerini açması istenecektir gizli kapaklı… Sen kız çocuğusun kimseye gösterme!..İndir eteğini!.. Ayıp! Ayıp! Diye yakın çevresine sıkı disiplin uygulayan bir anlayştan gelen bireylerin oluşturduğu içi boş kalabalıklar bir yerlerini açmakta nazlananlara kadın tiplerine topluca ‘ Aç!... Aç!..., diye tempo tutup bağıracaklardır..
Bu kadarcık mı ? Keşke bununla kalsa!... Sanatın içine tüküren belediye başkanları çıkacaktır aralarından!... Parka konmuş bir yontuyu ve ya bir resim sergisinde yer alan resmi ‘müstehcen, bulduğunu ileri sürerek baltayla saldıranlar da bunların içinden çıkacaktır!... Uygar dünyanın büyük kalabalıklarla açık alanlarda gerçekleştirdiği yılbaşı kutlamalarını taklit edecesine Taksim Meydanı’nda bir araya gelen kalabalık arasına karışmış boşta gezen kazma gençlerin, kıstırdıkları turist kızların şurasını burasını mıncıkladıklarına tanık olarak insanlığımızdan utancağız!... Aşık olduğu kadın ve ya kıza sokak ortasında kurşun yağdıran ve ya bıçakla delik deşik ettikten sonra ‘ Kendisini çok seviyordum , bunu anlamadı!..., diye durumu açıklamaya kalkanlar mı dersiniz? Utanılacak her türlü melanetle gurur duyan, bunu da tempo tutarak, söz konusu melanetin ortaya çıkarılan sorumlularına yönelik ‘ Türkiye sizinle gurur duyuyor, diye gürleyen yarınsız kümelerin günden güne çoğalmada olduğunu mu dersiniz?
İşin iyice çığrından çıktığı zamanlarda ana-baba yaşıyorsa ayakları yere değmiş ama, iş işten de geçmiştir çoktan. Genel olarak, ölen aile büyüklerinin cenazesi, kendini bildi bileli ikinci sınıf muamelesi gören kız çocuklarının evinden çıkar. Ölmeden önce ve gene genellikle yaşlıların elinden tutan da, son ana kadar başucunda bekleyen de, son görev olarak kefenleyen de kız çocukları olur!.. Bu durumun canlı tanıklarının sıklıkla yinelediği, ' Hayırlısı kız evladı , teranesi dillerde pelesenk olur...
Siz ne dersiniz, nasıl düşünürsünüz, onu elbette bilemem! Ama bildiğim bir şey var: O da, yaşamakta olduğum bu coğrafyada olan , biten onca olumsuz gidişatın bir bölümünü kendimce saptamaya çalıştıktan sonra kadınlarımızın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ nü kutlayacak gücümün ve isteğimin kalmadığıdır. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ nü erkeklerin kutlayacağını iyi bildiğim için, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm erkeklere kutlu olsun, demekle yetinmek istiyorum…
Öylesine Bir 8 Mart Yazısı
Olayları, içinde bulunduğumuz durumu ve her hangi bir gelişmeyi, olmasını istediğimiz gibi değil de, olduğu gibi görerek kabullenmeyi öğrenmek zor iştir. Görelim bakalım, nasılmış?