Paradoks

Çok küçükken 'İnsan Ne İle Yaşar' adlı kitabı okuduğumda, yazar Leo Tolstoy'un bu soruya cevabının "insan sevgi ile yaşar" olmasına anlam verememiştim. İnsan neden sevgi ile yaşardı ki?

yazı resimYZ

Çok küçükken 'İnsan Ne İle Yaşar' adlı kitabı okuduğumda, yazar Leo Tolstoy'un bu soruya cevabının "insan, sevgi ile yaşar" olmasına anlam verememiştim. İnsan neden sevgi ile yaşardı ki? Sevgi olmadan bir hiç mi sayılıyorduk, yazar bize bundan mı bahsediyordu, üstelik sevginin olmadığı yerler hakikaten var mıydı? En basitinden bir anne, çocuğunu zaten hep sevmez miydi ve sevgi varlığını her daim sürdürmez miydi? Elbette öyle, fakat sevgi dediğimiz şey bundan mı ibaret?

Biz insanoğlu işimize gelen her şeyde baş gösterirken, bir çıkarımız yok ise kabuğumuzdan dışarı çıkmayız. Artık sevginin olduğu yerde saygı olmaz, saygının olduğu yerde, değer olmaz; bunların olmadığı yerde, biz olmayız. Bir zaman sonra yaşadığımız her şey kendini tekerrür eder, fakat bizim koyduğumuz isim asla değişmez, sevgi.
Sevginin nasıl bir şey olduğunu dinlemeye bile takatimiz yok. Bazen oluyor, bir çiçekle konuştuğumuz için deli sayılmıyor, sapık sayılmıyor muyuz? Toplum olarak neyin sevgi olduğundan haberimiz bile yok. Böyle bir yerde, insanlara hiçlikten söz edemeyiz. Sevgiyi kabul edemeyen bir toplum, sevginin olmadığı yerde bir -hiç- olduğunu nasıl kabul eder ki.

Buyuz işte, bu kadar. Sırtımızda taşıdığımız her şey bizim, yalnızca bize ait. İçimizde duyduğumuz kıpırtı biziz, o kıpırtı bizim. Ellerimizle tuttuğumuz başarı bizim, başarı yalnızca biziz. Yürüdüğümüz yollar, dinlediğimiz her şey, şaşırdığımız, yoklama aldığımız, tarttığımız, yanlışa düştüğümüz, umut aradığımız her şey, yalnızca, biziz.
Tutulamayan ve tutulan matem, matem biziz.

İçimde taşıdığım, -mavi gözlü bir kansere yakalandım- dediğim, ellerini nereye koysa yakıştırdığım adam, benim. Yaşamımın bazen yalnızca bir fotoğraftan ibaret oluşu da benim. Dans ettiğim boş sokaklar benim, kırılan sokak lambaları da. Zeca'nın yüreğinde taşıdığı kurbağa, benim; ben, buyum.

İçimizdeki çelişkiler,
akıp giden zaman, şu beşinci sınıf artistik acılar, çekilen düş sancıları ve aslında her şeyin yalan oluşu.
Yalan, biziz.

Başa Dön