Mevsim bahar idi. Kuş sesleri cıvıl cıvıldı. Kuş seslerine çocukların sesleri karışmıştı. Gülüşüp, oradan oraya koşuşturan, yorulmak nedir bilmeyen çocuklar.Hafif bir esinti vardı. Bahar esintisi. İnsanı gülümseten, içine mutluluk dolduran bir bahar esintisi.
Parkın bir kenarındaki bankta boş boş oturuyordu adam. Bacaklarını uzatmış, kollarını açmış sonuna kadar, dayanmış banka öylece kalakalmıştı. Başını gökyüzüne kaldırmış, bakıyordu boş vermiş gözlerle. Her şeyi boş vermişti.
Bulutlar hiç bıkmaz mıydı geçip gitmekten? Ya kuşlar? Hep heyecanlı mıydı böyle? Ağaçlar hep böyle dertli dertli mi sallanırdı, ağıt yakar gibi? Rüzgar hep eser miydi, sevgilinin okşayan eli gibi, ılık?
Yaşam, hangi pencereden bakarsan öyle gösteriyor sana gerçeklerini. Kimi zaman şiddetli, dağdağalı dalgalar üzerine gelirken, kimi zaman da bir gül bahçesi gibi sessiz ve güzelliklerle dolu, mis gibi bir kokuyla… Kimi zaman tipisi dondururken, kimi zaman yağmuru ıslatır sevgiyle…
Kapattı adam gözlerini aniden. Çok sesliliğin sessizliğini dinlemek istiyordu. Huzur gelsin içine yerleşsin istiyordu. Tüm benliği bu huzurla dolsun, huzursuzluğa yer kalmasın istiyordu. Ah, insan her istediğini yapabilse ya da her düşündüğünü uygulayabilse idi yaşam ne kolay olurdu, değil mi?
Birini hissetti birden yanında. Görmüyordu ama yanında olduğunu hissedebiliyordu. Gönül gözü mü görmüştü tam olarak onu acaba? Biri vardı yanında, bahar gibi kokusu olan biri. Sessizliğiyle varolan biri. Açmadan gözlerini dinledi bu sessiz sesi, gitmesinden korkarak. Nefesini duyuyordu ona bakan gözlerin sahibinin.
Şefkatle bakıyordu bu gözler. Gerçekten öyle miydi? Yoksa bunu hayal mi ediyordu? Hayalinde miydi bu an? Yaşıyor muydu? Bilemedi. Ne önemi vardı ki? Önemli olan yaşaması değil miydi? Yaşıyordu işte. Ânı yaşıyordu. Açsa kaybolur muydu bu gözlerin sahibi?
Açsa mı açmasa mı? Bilemedi. Kararsız da kalamazdı. Açtı gözlerini. Kendine gülümseyerek bakan gözlerin sahibini gördü:))Gülümsemekten kaybolmuş gözler. Mütebessüm bir çehre. Sadece ona ait bir zaman dilimi.
Gayri ihtiyar-i bankın kenarına kaydı adam. Gülümseyen çehre kendine aitmiş gibi duran yere oturdu, geldiği sessizlikle. Elini tuttu adamın. Kalbi sanki elinde atıyordu. Bir sıcaklık yayıldı kadından adamın eline. Elektrik akımı gibi bir şeydi aralarında ki iletişim. Adam şaşkın ama yadırgamaz bir halde izliyordu başına gelen şeyi. Adlandıramıyordu da. Neydi ki bu zaten?
Kadın doğaçlama yapıyordu yaptığı her şeyi sanki. O an aklından geçen neyse onu yapıyordu. Gözlerini adamın gözlerinden ayırmıyordu. Nerdeyse kırpmak için bile hareket etmiyordu kara gözler. Efsunlanmış gibi baktı adam kadının gözlerine. Kadın gözlerinin ışığını vermek için gelmişti sanki. Adam anlamaya çalışarak aldı kadının sıcaklığını elinden.
Kadın sıkarak bıraktı adamın elinde sıcaklığını. Artık adamın olmuştu sıcaklık ve gülümse. Usulca kalktı kadın banktan. Görevini yapmıştı. Sıcaklığı adamdaydı artık kadın gibi. Giderken kadın adama baktı uzun uzun. Bakışlarını da bırakmıştı kendisi gibi. Yine gülümsedi. “sevgimdesin” dedi, “ben gibi sevgimdesin, daima.”