Keskin bir ağlama nöbetinden sonra; çok değil bir sigara içimi kadar sonra, normal seyrine dönüyordu yaşam. Zembereğinden boşanmış gözyaşları yerini, arada burun çekmelerin de karıştığı kahkahalara bırakıyordu. Yaşamın normal seyri tabii ki "zamanlaması kendiliğinden belirlenmiş" burun çekişleriyle süslenen kahkahalardan ibaret değildi. En azından bir kriz halinden kurtulmuşluğun verdiği dinginlik de, yaşamın normale döndüğünü göstermeye yetebiliyordu.
Şimdilik sarıydı hayat. Şimdilik sarı...
Elbette yine aşk gelip en savunmasız, en zayıf yerimden beni vuracak, hayatı kırmızıya boyayacaktı. Şimdilik sarının tadını çıkarmak gerekiyordu. Şimdi, ayrılığın tadını çıkarmak gerekiyordu.
Hoşgeldin sarı...
Bu sefer de her sefer olduğu gibi kalıcı gelmiş görünüyordun. Bilmiyordun ki her sefer olduğu gibi bu sefer de, benim sana pabuç bırakmaya niyetim yoktu. Sadece tadını çıkaracaktım biraz. Sonra gidecektin bir sonraki sefere kadar...
Şimdilik gözyaşlarımın rengiydin. Zamanı mekanı çoktan kaybetmiş ruhumun, en izbe odasının badanasıydın sadece. Sapasağlam kafa çekilmiş bir gecenin sonunda, cila niyetine içilen bir tas çorbanın rengi...
Gidecektin sen de her misafir gibi. Gitmeliydin de zaten...
Gecenin en karanlık, en körelmiş saatine kadar kalıp, sabah daha yatağımdan kalkmadan başımda biten yüzsüz misafir, gitmeliydin. Oyunun kuralı buydu, sen de bal gibi biliyor olmalıydın...
Tamam... Dedim ya, şimdilik anlaşabilirdik seninle. Bana her fırsatta "O"nun ses tonuyla konuşabilirdin. Ve ya gözlerimin önüne bir çift gece karası göz getirebilirdin en "eziyet etmekten zevk alacak kadar gözlerinin döndüğü an"da...
Ama gidecektin sarı. Bu, daha en başında oyunun kuralları yazılırken yazılmış kaderindi senin. Senin düşmanın zamandı, ve o da akıp gidiyordu işte...
Bana her gelişinde, kelimeleri yan yana koyup cümle kurmayı öğrettin. Hayal kurmanın güzelliğini, kafa çekmenin aslında anlamsız bir gırtlak mesaisi olmadığını, her yer, her şey sana boyanmışken nefes alıp verebiliyor olmanın gerçekte kutsal bir görev olduğunu öğrettin, eyvallah...
Ve fakat, bu sefer cıvıttın sarı...
Kılık değiştirip "ten rengi"ne bürünerek rüyalarıma girmekle bardağı taşırdın...!
Yıllar, çok yıllar oldu, misafirlik de bir yere kadar, git artık...
Git artık sarı...!
Nisan 2007