Sekiz tane silahşördük. Sekiz aslan yürekli Richard!. Farklı zamanlarda dünyaya gelmiş, farklı zamanlarda silahşörlüğe soyunmuştuk...Elimizdeki kalemlerdi ve taşıdığımız yürekti silahlarımız...Hatta birbirimizi çok da tanımazdık ama gene de selamlaştık bu buluşmada; tokalaştık. Bu, insan olmamızın ortak olan tek paydasıydı çünkü. Cesaretimizden dolayı seçildik, aşk yasaklı bir ülkede sevda yaşayalım diyeJ))Önce kuşandık silahlarımızı, giyindik pembe renkli gömleklerimizi; sonra sevda aramaya başladık, adı İZAŞK-EDEBİYAT olan dünyada...Tuttuğumuz savaşta kefenimiz olacaktı pembe gömleklerimiz; lakin rengi değişti...J))Şiirler gibi dile geldi yaşadığımız aşklar; oysa istenmemiştiJ)))
“Ne yapsaydık?” diye düşündük biraz. Bir yolu olmalıydı elbet bunu başarmanın...Nerede birer sevgili bulup, Ferhatlar’ a, Şirinler’ e, Aslılar’ a, Keremler ’e taş çıkartan aşklar yaşayacaktık!?
“Denize atlayalım” dedi en bilgicimiz. Hepimizi şaşırtan bir öneriydi bu. ”Neden?” diye karşılık verdi adı ‘ben’ olan silahşör. ”Neden olacak?” dedi bir başkamız: “Galiba bir denizkızı bulacağını umuyor kendince, aman ne iyi!..”J))) Dalgasını geçmişti aklınca, haksız da sayılmazdı hani!.. “İlahi!.” diyerek söze karıştı bir diğerimiz: ”Ama o erkek değil ki!..” Yani kimimiz erkek, kimimiz dişiydi...Uyandık!..Bu gerçeği şimdi keşfetmiş gibi, hepimiz gülümsediJ)))Söze girmedi diğer yarımız, bekledi... En sonunda adı İZAŞK-EDEBİYAT olan denize atlamaya karar verildi. En doğru karar bu değildi belki!..J))Saydık gene de sekize kadar; en son kişi, en son rakamı söyledi..
Kimimiz su yuttu, aşk denizinde boğuldu; kimimiz vurgun yedi, yatalak oldu; kimimizin tuz yaktı tenini, kavruldu; kimimizin rengi değişti, soldu..Dişi olanları özellikle balıklar yuttu!...J))Anlayacağınız hepimiz öldük, lakin gene de yaşadık aşkı...Ötekileri bilemem tabii, nasıl anlatacaklardı başlarından geçen sevdaları...Benimki mi!?J)))))
Ben, en uzak, en derin yerinde buldum sevgiliyi. Suların, toprağın,
gökyüzünün en erişilmez noktasında yani!..Kendi halimceydim, onu bulmadan evveli...Tutunacak bir dal, söyleyecek dizeler aradım kendime...Buldum da!..Orhan Veli’ nin şiirine misafir gittim, bir hazan ekimi:
”Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel;
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce”) dedim,
Ve!...
Ahmet Arif’ le birlikte prangalar eskittim...gidemediğim yollarda, geçemediğim ovalarda, aşamadığım dağlarda...Kalakaldım!..
Hayır!!!
Bir ayçiçeğinin ruhuna girdim!Yar güneşti!Hep yüzümü döndüm ona doğru...Ne zaman bulutsuz bir gökyüzüyle geldiyse üstüme; sıcaklığında yandım...Islatacak yağmurlar, içimi serinletecek rüzgarlar bekledim durdum sonra...Gönderilen bir selamın, tellerle gelen sevgi sözcüklerinin tılsımında esti rüzgarlar; dalgalandım...Çisil çisil yağdı beklediğim yağmurlar; yıkandım, pırıl pırıl oldum, temizlendim, dirildim ve daha çok emdim toprağın suyunu, havanın karbonunu...Bu özümsemede daha yeşile çaldı yapraklarım, daha çok tohuma bindi çıtır tohumlar...Üstüme konan kuşlarla daha çok dost oldum üstelik... Bu bana yeterdi...
Bitmedi!..
Bazen hüznü yaşadım, bulutlarla geldiğinde; boynum büktüm!..Dolu dolu bakışlarımla yol gözledim gün boyu...”Neresindeydi gökyüzünün, neden saklanıyordu böyle bulutlar ardına?!..Başka bir ayçiçeğine mi vermişti yüreğini!?” kuşkusuna düştüm. Onulmaz acılar doldurdu gönlümü; acılarımı duysun diye türkülere büründüm...
“Tatlı dillim, güler yüzlüm,
Ey ceylan gözlüm!..
Gönlüm hep seni arıyor...
Neredesin sen!?..”
türküsünü mırıldanırken,
“Hasretinle yandı gönlüm,
Yandı yandı söndü gönlüm...
Evvel yükseklerden uçtu,
Düze indi şimdi gönlüm!..”
ezgisine kaydı dilim...Yarım bırakamazdım bu ezgiyi, tamamladım:
“Aramızda karlı dağlar,
Hasretin bağrımda kışlar...
Başa geldi olmaz işler,
Hasretinle soldu gönlüm!..”
Ne yalan söyleyeyim, ağladım da biraz...
Aşk mühürlü zamandı ömür; bunu daha çok anladım. Silinmemecesine kazındı durdu tüm çağlara...Mevsim olsa da hazan, ben en yenisini yaşadım.”Sarı Aşk” koydum adını; buydu bana yakışan...Gördüm ki; efsanelere, romanlara, şiirlere, şarkılara, türkülere sığmayan şeydi aşk denen duygu... lakin yüreği taşıran...
Hey! Öteki yedi silahşör!..Siz buldunuz mu sevgilinizi? Dökün bakalım cümlelerinizi İZAŞK-EDEBİYAT denizine; geçmeden zaman...Taşırın sularını denizin...Kumlarını sersin kıyılara dalgalar...Bir ayak basan, bir yüzükoyun yatan olur elbet üstüne...Bir kum tanesi sokarak kalkar gider belki, yürek denen heybesine...Çoğaltmak için Ayçiçeklerini!...İklimlerce...
Gönüllerce...Ömürlerce...
Resim Nuri CAN