Sarı Papatyam

“Yüzüme dokundu. Bunlar ne” dedi. Konuşamadım… Sevgimin hasretime eklenen imkânsızlığını söyleyemedim...

yazı resim

Havada soğuk esinti…
Yorgun bedenimle birleşince çekilmez hale geliyor.
Saatin ilerleyen yelkovanı, yatağımı hatırlatır bir zarafetle dönüp dursa da,
Akrebin kıskacına takılan düşüncelerim izin vermiyor, gözlerimin kapanmasına.

Hafiften kulağıma gelen müzik uykusuzluğuma eşlik ediyor.
Dinlediğim şarkı anılarımın meydanına sürüklese de, ben bugün de dans etmeye devam ediyorum

Bir başıma tadını çıkarıyorum, gecenin…
Masamda ki sıcak kahvenin buharında ısıtıyorum, yalnızlığımı…
Bir yudum içtikten sonra, yalnızlığımda benden yana oluyor, güzelleşiyor.
Yarına dair tek kelime düşünmeden, gecenin emanet ettiği sabah ayazını hissetmeden,
Karanlığın içinde kaybolan yalvarışları da yastığımın altına alarak,
Düşüncelerimi kurtarıyorum akrebin kıskacından… Yelkovan… Dur beni bekle…

Ölümcül uykuların gariplik rüyasında yine ayaktayım, ilginçtir.
Saatin ilerlemesiyle bedenime hükmü geçen uykunun saltanatı sadece
Güneşin ilk ışıklarına kadar.
İstesem de bir asi gibi davranamıyorum.
Bayraklarım beyaz rengin saf ve uyumlu havasında
Kabulleniyor gecenin hükümdarını.

İyi geceler diliyorum kendime. Tatlı rüyalar.
Kararlı adımların nadir yere vuruşları, inanılması zor rüyalar gibi.
Biraz önce tavanda ki hayalimle sohbetin görünmezliğinde yâd ederken eski günleri
Şimdi ölümcül bir uykunun koynunda eskimeyen günlerimdeyim.
İyi geceler… Tatlı rüyalar…

Sarıpapatyaların her yanımı sardığı hoş kokulu bir bahçenin içindeyim.
Toplamak istiyorum, kıyamıyorum dalından koparmaya sarıpapatyaları.
Yolların en uzağından küçük bir kız koşuyor.
Adımları da kendisi gibi küçük.
Durmasını istemek hata olur. Ne güzel koşuyor ne güzel.
Papatyaların arasında kayboluyor sanki.
Saçları savruluyor yapraklarla birlikte.
Yüzü gülmüyor gözleri parlamıyor güneşle beraber
Küçük kız gel diyorum sesimi duymuyor.
Ona yetişmek, sesimi duyurmak istiyorum, olmuyor.
Koşamıyorum… Bağıramıyorum… Dayanamıyorum…
Yollarım yetmiyor sana gelmeme, ayaklarım kilitsiz prangalarda
Küçük kız bu özlemin adını koyamıyorum.
Koşamıyorum… Bağıramıyorum… Dayanamıyorum…

Sarıpapatyalar nasıl güzeller…
Rüzgârla beraber güneşe gülücükler gönderiyorlar.
Yaprakları yeni bir güne hazırlıyor kendini…
Küçük kız bir an durup bana bakıyor.
Sitemle beraber gülümsüyor. Yüreğim genişliyor.
Küçük bir gülümsemenin yüreğime vuran aynası kocaman bir huzur oluyor.
Bu muydu mutluluk dedikleri ve bu kadar tatlımıydı, gülüşün adı…

Masum gözleri mahcup gözlerime vazgeçmeyi yasaklar gibi bakıyor
Sözleri umudu haykırıyor…
“Sakın merak etme beni. Ben seni arar bulurum”
Ellerini tuttum sıkıca, tek kelime söyleyemedim.
Ağladım… Konuşamadım. Yüreğim küçük kızın sözlerinde gözyaşı olup aktı.
Yürek yaralarımın küçük kızın sözlerinde kanadığını anlatamadım.
Bakamadım gözlerine, papatyam… Güneşe bakan yüzünü karartmak istemedim.
Seni özlemenin yaprak falında hep hasret çıkıyor payıma.
Uykularım umut kokan papatyaların çağrısında, sana getiriyor beni.
Uyanmak istemiyorum… Uyanmak istemiyorum…
***
Güneşin ilk ışıkları gecenin hükümdarını erteliyor.
Ertelediğim gülüşüm gibi…
Sabahın vaktini tutan ezan sesi, sabrımı kuvvetli kılacak çağrısıyla yeryüzüne iniyor…
“ALLAH BÜYÜKTÜR… ALLAH BÜYÜKTÜR...”

Başa Dön