şimdi desem şimdi değil...
yani zamandan azâde gibi duran bir vakit yahût bir fasıla, yahût bir boşluk...ama zamanın içinde değil...bir hâl ama kimde...nereden hâsıl oluyor...sualler ve sualer...medli heceler gibi uzayan sesler...sükûn hudutuna yaklaşınca kırılıveriyor...
bir saz ama gölgesiz intikal etmiyor sesi...bir nefes ama sese tebdili pek esrar-engîz...bir mânâ ama...ancak sustuğunda...ancak kuytusunda...ancak durulduğunda...kalınca ve pek geniş bir sis...vazgeçince setretmekten anlayabiliyoruz biz...bu nefesin başka bir nefes bu sesin başka bir ses olduğunu...sesten başka bir insicamı haiz olduğunu...
sagâh...
üç defa...
üç defa susan...üç defa konuşan bir nefes...
işte bu...seng-i kubûra dest-i hat ile huve'l baki yazan esmer sükût...işte bu yorulmadan inleyen vücûd...üsküdara intikal eden bir nefes...herkes birbiri ile kaim...yalnız ben..ve o...ve bir de sükûta yaklaşan o ses...işte üçümüz...sadece üçümüz üsküdarda...nâçâr ü bîkes...
birazdan duyulur mihrimahtan ikindi ezanı...
ve kesret bildiğimiz yollarda...vahdete yürüten...tüm halk içinde...ancak avuç kadar kesânı...susturup düşündüren...her insanı...
cümle nîm kalsın...
şimdi susayım...