Sen ve Ben

Uzaklardasın, bitmeyen yangınların içindesin, çaresizsin, umutsuzsun… Yani benim gibisin, biliyorum... Hiç bir tesellinin seni onarmayacağının da farkındayım. Hiç bir teselli beni de onarmıyor çünkü...

yazı resim

Sen ve Ben

Uzaklardasın, bitmeyen yangınların içindesin, çaresizsin, umutsuzsun… Yani benim gibisin, biliyorum...Hiç bir tesellinin seni onarmayacağının da farkındayım.Hiç bir teselli beni de onarmıyor çünkü... Biz zor olanı seçtik. Bunu bilerek, isteyerek yaptık… prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /

Öyle hızlı, öyle uygar, zamanı öylesine yutan bir çağda yaşıyoruz ki, bizim aşk bahsinde tercih ettiğimiz tarafı görenler, haklı olarak bizi kınayacaklar, bize kızacaklardır… Yaşamak yerine yanmayı seçmek, rahat yerine huzursuzluğu tercih etmek ve ağız dolusu gülmek varken, sabra ve çileye talip olmak… Pek de çağımızın anlayacağı kavramlardan değil gülüm...

Ama çok iyi biliyorum ki, bizim tercihlerimiz,aşkın özü ve ta kendisidir; çünkü aşk gibi ulu bir makama talip olanlar,yanmayı, vermeyi, geçmeyi göze alabilmelidirler.Biz bu bahiste çileye talip olmaktan, pişman ve rahatsız değiliz. Çünkü biz aşkı, romanlardan, öykülerden, filmlerden öğrenmedik. Aşka talip olanlarında, bir gün aşk gerçeğini anlayacaklarını ve er geç bu yanda yer alacaklarını biliyorum…

Cemil Meriç üstâdın; “Yaşamak yaralanmaktır” sözü, çoğu insan için bir şey ifade etmeyebilir. Ama her âşık, bu sözün sayfa sayfa açılımını, yürekler dolusu yorumunu yapmaya muktedirdir...

Olan bitenlerden ötürü sana dargın, kırgın ya da küskündeğilim. Yine aynı şekilde, eskiden olduğu gibi, bugünde seni ayıplamıyor, suçlamıyor, yargılamaya kalkışmıyorum. Üçü de benim haddime düşer şeyler değil zaten...

Aşk ve sevgi Mevlâ’dan doğarmış. O, sevdiği kullarına nasip edermiş bu güzelliği. Bu muhabbet, bu birliktelik, yücelik demekmiş. Sevdikçe arındım, sevdikçe duruldum. Ben bu yüceliğe seninle ulaştım. Sevgi sayesinde sıyrıldım kibirden.Her şeyin Allah’tan geldiğine inandım. Seni gönderenin, dilimizi söyletenin, elimize iş yaptıranın, O olduğunu bildim…

Yine bildim ki; her dağıtanın, bir toplayanı, her kıranın, bir yapıştıranı, her ayıranın bir birleştireni olmalıydı…

Şunu da bilir ve inanırım ki, seninle benim aramızda bir fark yok. Ben senim, sende ben!.. Senin yaptığını ben yaptım demektir. Ben perdedeyim ama, hakikatte sen benden ibaretsin, bende senden!.. “Gökte Allah, yerde melekler şahittir ki, seven ne haldeyse, sevilen o haldedir…” sözünü duymuşsundur...

Hasret ve acı aşkın kanatlarıdır gülüm, bilirim… Şemsin hasretiyle yanıp kavrulan Mevlana’ya, adamın biri bir haber getirir; “Ben Şemsi Şam’da dolaşırken gördüm” der. Mevlana dal gibi soyunur, müjde bahası olarak hırkasını, haberi getirenin omuzlarına atar. Oradakiler adamın yalancı olduğuna şehadet eder, “Efendim yalan söylüyor bu adam” derler. Mevlâna buyurur ki: “Ben bu hırkayı onun yalanına verdim. Haberi gerçek olsaydı canımı verirdim…”

Biliyorsun, ben seni kelimelerle anlatamayacağım kadar çok sevdim... Ki, bu sevgiyi taşa versem dile gelir, mermeri sevsem erirdi… Ve her şeye rağmen, bana tattırdığın bütün acılar için,sana karşı minnet doluyum… Çünkü acının bile, bütün renklerini senin sayende öğrenmiş oldum…

Biliyor musun; “Sevgide dirilik bulana, kulluktan başka her şey haramdır” hükmü bizim için çok şey anlatıyor aslında… Çünkü biz, sen ve ben, ikimiz, haram olmayanı seçtik gülüm!..

Mümtaz Beğen

Başa Dön