Sesler

sesler anımsandığında

yazı resim

Sesler
...
Ve...

Şimdi geride bırakılan melodilerin eşliğinde ve umutsuzca o melodilere iliştirilmiş anıların görünmez bir perdede esriyen gölgelerle defaten canlanmasının katlanılır olamayan hücrelerinde, müebbete kalmışken bir daha bir başka ses duyamayacak olmanın yoksunluğuyla yetinmeye çalışıyorum.

Her bir an o kadar taze ki, neredeyse asıllarıyla özdeşik halde... Yani aslında bu sebeple anı olduklarını dile getirirken imtina ediyorum, yine de olmuyor işte bir kez geride kaldıktan sonra bişeyler, öteye ne bırakırsa bıraksın yetişmiyor.

Öylesine hayrete düşmüştüm ki sonsuzluğa kadar açılıyordu sanki gözlerim. Ardından öylesine uzak iklimlerin nemlerine bulandım ki ufkum ufuk çizgisine terkip edilmişti sanki.

Öyle birşeydi ki aradaki; aynı anda aynı şeyi duymanın, aynı yerde aynı şeye bakmanın, başka biri olup bir başkasına akmanın ılık kaynağından gürül gürül çağlamanın, gözyaşlarını güldürmenin, aklını deliliğe erdirip dağlardan devrilmenin, inlemenin, gürlemenin, öfkeyle pöfürdemenin, uçan böceklere özenmenin, toprağa yüklenmenin, yıldızlara öykünmenin, yerküreye saplanmanın, birbirine bağlanmanın, karadeliklerden bahsederken bir kan pıhtısında boğulmanın, bir yılanın derisi olup çatlamanın, minnetini kendi kanınla akıtmanın, dile gelmeyen yalanların yamacında avlanmanın, sırların soğukluğunda dokularını yakmanın, yani iki insanı aynı payda bulmanın imkansızlığını perçinleyecek tüm paydaları birleştiren bir seste buluşmanın, o sesle tanışmanın şaşkınlığında gözlerini huzura yummanın bizzat kendisi...

İlk sesten arta kalanlarda... son ses; hayat!...

Sevil Pınar
01.11.2004

Başa Dön