İlk şiddetle tanışmam ilkokul dördüncü sınıfa rastladı. Akşam olmuş, yamak yenmiş, o tatlı aile sohbetleri başlamıştı. Televizyon gibi bir oyunbozan olmadığından o zamanlar aileler birbirleri ile sohbet ederlerdi. Anımsıyorum, komşu, komşu dolaşıp, şiir antolojilerini toplar, sohbet aralarında ezberlediğimiz şiirleri okurduk. İşte bu sohbetlerin başladığı sırada annem, babam'a hiç ders çalışmadığımı ve bütün gün haylazlık yaptığımı söyledi.
Babam evin tek hakimi, en son yargı mercii. Tir, tir titriyorum. Annem'e kısık gözlerle, dişimi sıkarak, "Ne yaptın?" gibilerinden kızgınlık ifadelerimi iletiyorum. Tam o sırada babamın:
- "Çabuk matematik kitabını getir!" kükremesi ile kendime geliyorum.
Ders çalışma senaryosunu yolda yazmıştım bile.
Babam, Teknik Üniversite mezunu ve yüksek bürokrat. Benim teklememe dahi tahammülü yok. Sonu belli bir maceranın başlangıcındayım.
Büyük camlı masamızın başına geldiğimde, babamı hazır buldum. Misfirler gelene kadar beklemeye tahammülü yoktu. Bense, elimden geldiğince ağır hareketlerle vakit kazanmaya çalışarak problemi okumaya başlıyorum. Okudum ama boşuna! Hiç bir şey anlamıyorum, meşhur havuz problemi. Zira aklım mücadelenin sonunda. Babam otoriter bir tonda:
- Şimdi anlat bakalım!
Yarım yamalak problemi tekrarlıyorum.
- Ee! Neymiş? Söyle bakalım ilk ne yapacaksın?
- ??
- Ee!
Film zaten kopmuş, kısık bir sesle:
- Toplayacağım, diye fısıldıyorum.
- Neyi?, diye sert bir yanıt...
- Eyvah diyorum içimden, yanlış oldu... bir ümit,
- Çarpacağım, diye feryat ediyorum.
Başıma küçük bir fiske ile vurarak:
- Okusana bir daha! Kemiklerini kırmayayım!, diye kükrüyor. Tam o sırada göz pınarlarımdan fışkıran sıvı kütlesi yuvarlanıp sayfanın ortasına düşüyor.
- Konuşsana oğlum!, diye sert bir ültümatom alıyorum.
- Neyi neyle çarpacaksın?
- Be.. be.. beşi.
- Hangi beşi?
Aman allahım! Biraz evvel bir beş rakamı vardı, nereye kayboldu? Yaşlar artık daha sık geliyor, değil beşi, problemi göremiyorum.
- Anlat şunu br daha, diye yineliyor babam.
- Ha.. ha.. havuz..a
- Ne olmuş havuza?
- Da.. dakika.. da.. be.. beş...
- Oğlum! Güzel evladım! Anlatsana be, ne olmuş havuza?
Artık ayrı lisanları konuşuyoruz. Birbirimizi anlamamıza olanak yok. Babam hiddetle masaya bir yumruk atıyor. Gürültü aniden sessizliğe bürünüyor. Ben nefesimi tutuyorum. Babam yavaşça örtüyü sıyırıyor, aman allahım! Büyük masa camı kırılmış. Benim tavanda ne işim var? Aaa! Şimdi de babam! Bir tavan... Bir babam... Rüyadayım herhalde? Tavanın beyazlığını görünce rahatlıyorum. Senaryonun sonu geldi. Kurtuldum!
Ben çocuğumu dövmeyeceğim. Gecenin ana fikri bu.