Sinemde Bir Yaradır (Bu Şehir)

Kadınlar ne ister sorusu aklıma geliyor o an. Bu soruyu okuyan kadınlar cevap olarak “aslında çok şey istemeyiz” diyeceklerdir. Sakın böyle bir cevap vermeyin. İnanın bana hiç samimi olmayacaktır cevabınız. Bence biz kadınlar çok şey isteriz her zaman. Daha fazlasını hep daha fazlasını almak isteriz. En çok istediğimiz şey -özgürlük ve yalnız kalmak- o da verilir bize nedense yine yetmez yetinmeyiz, yetinemeyiz. Yetinmezsiniz işte…

yazı resim

Bazen bir yazı yazmak istediğimizde yazıya şöyle başlarız, 'soğuk bir yılbaşı gecesi', ya da 'serin bir Eylül akşamı' veya 'sıcak bir Ağustos günü…' Elbette bu soğukluk ve sıcaklık ülkeden ülkeye değişebilecek bir karam.

Şimdi bende yazmaya böyle başlayacağım. Aralık ayının son günü. Ve soğuk bir gün. Prensesle birlikte karagözlümü görmeye gitmek için yola çıktık.
Otogar her zaman ki gibi çok kalabalık. Ne çok insan, ne büyük telaşlar yaşıyor. Prenses çok heyecanlı. Arkadaşının yeni yıl hediyesi olarak verdiği defteri günlük haline getirip yazmaya başladı bile. Şu an o da bir şeyler yazıyor. Kısa bir yolculuk ama olsun.
Aslında ben uzun yolculukları daha çok seviyorum. Yolun götürdüğü yere giden tekerleği takip etmek, otobüs içinde bulunan yolcuları izlemek, müzik dinleyip kitap okumak çok eğlenceli. Hatta okuduğumdan bir şey anlamayıp kitabı tekrar yerine koymak bile eğlenceli.
…………..
Ve bir süre sonra sinede yara olan şehire girmek. Beni benden alıp vermemek için direnen şehirle tekrar yüzleşmek. Her defasında tepkisizce kalıvermek... Zor… Çok zor…
Sevgili Ömür: “kalabalık içinde kaybolmuş bir çocuk gibidir bu şehir” demişti.
Güzel bir benzetme evet ama bu çocuk şaşkın, yorgun, çaresiz, yükü ağır… Çok ağır ve bu yükü artık taşıyamıyor. Her an, sanki her an ayaklarının üzerine çöküverecekmiş gibi bir hali var.
Ve en kötüsü de hiç kimse dönüp bu çocuğu görmüyor umursamıyor, “halin nicedir” diye sormuyor bile.
……………….
Otobüsten indikten sonra, normalde yarım saatte gittiğimiz yolu bu kez bir buçuk saatte gittik. Yol boyunca büyük bir sükûnet ve sabırla trafiği izledim. Ne kadar sürebilir ki... Sonunda elbet gideceğimiz noktaya varacaktık. Ve o nokta karagözlümün olduğu yerdi işte.
Sabırsız ve telaşlı hali ile buğulanıverdi o karagözleri. Her zaman o bana derdi “sakın sakın ağlama” diye. Şimdi aynı şeyleri ben söyledim. “sakın, sakın ağlama çok yorgunum düşüveririm her an.” Sanırım korktu da düşmeye hazır olan bir damla gözünden düşmeden kirpiklerinde kaldı öylece.
………………..
Prensesin özetlediği gibi “kısa ama güzel bir tatil oldu.” Evet, öyle oldu gerçekten. Ama İnsan sevdiği ile konuşmaya, ona bakmaya onunla vakit geçirmeye doyamıyor nedense. Hep güzel şeyler neden çabuk biter. Çabuk bittiği için mi bu kadar güzel olur yoksa?
Her şeyin bir sonu var elbet diyerek karagözlümü okuluna bırakıp otobüse bindim.
Onun akıtamadığı o bir damla gözyaşını kendi gözyaşlarıma katarak ben akıttım.

Otobüs Kuşadası’na gidiyormuş. Bursa’da inmeyip devam etme fikri geliyor aklıma. Parlak bir fikir aslında. Hem gece yolculuğu hem saatler sürebilecek bir yolculuk.

Kadınlar ne ister sorusu aklıma geliyor o an. Bu soruyu okuyan kadınlar cevap olarak “aslında çok şey istemeyiz” diyeceklerdir. Sakın böyle bir cevap vermeyin. İnanın bana hiç samimi olmayacaktır cevabınız.
Bence biz kadınlar çok şey isteriz her zaman. Daha fazlasını hep daha fazlasını almak isteriz.
En çok istediğimiz şey -özgürlük ve yalnız kalmak- o da verilir bize nedense yine yetmez yetinmeyiz, yetinemeyiz.

Yetinmezsiniz işte…

Size sunulan bu yalnızlığı ve özgürlüğü paylaşacağınız sevdiğinizi yanınızda istemeye başlarsınız. Ya da bu sevdiğinizin “hayır yalnız kalmak senin için bir özgürlük olabilir ama bu özgürlüğü sana vermeyeceğim senin yalnız kalmana izin vermeyeceğim” diyen birini istersiniz. Ya da sizin için endişelenen, dışarı çıktığınızda gidebileceğiniz yer dahi olsa siz oraya ulaşıncaya kadar yüreği ağzında olan birini istersiniz.

Ve ya şöyle düşünün, yolun yarısında bir anda karşınıza çıkıp o yolu sizinle tamamlamayı isteyen sevdiğinize, gözleriniz yaşararak sarılmak yerine hanginiz “hayır ben tek başıma gitmek istiyorum” dersiniz.

Yol boyunca biz kadınları eleştirdim durdum.

Kadınlar.

Ah şu kadınlar.

Ah biz kadınlar.

Zor, anlaşılmaz, ve ne istediğini bilmeyen varlıklarız…

Adsız…

Not: (Alacağım bütün tepkilere hazırım diyorum ve kaçıyorum:) )

Başa Dön