Son Durak

Düş'ten gelen...

yazı resim

Dilime bir matem tutturasım var. İzbe bir sahil kahvesinde, nemden yaşlanmış tahta kokusu eşliğinde. Buruk taze bir çay, ömür demlenmiş, gün tuzlanmış geride kurak bir beden. Mırıldandım gölgelenmiş saatlerde ve sürüldü bir mısra, âlemimden;

“Zaman intihar, günah her zaman!”

Nefesler kesildi mayadan, mum ışıkları dik bir delikanlı. Masam bir hücre kadar yalnızlık, kalem meyil etmiş nar’a yaptığım imkânsıza bir yolculuk. Bir durak zaman, bir durak eksen belirsizliklerin ilkesinden uzanıyorum tozlu raflara. Kaldırın koyu gri bulutları, koyun maviliklerin en derinine zamansız çocukları.
Bir mısra daha sürülsün ocağa.

“Parçalanmış kayalar vurulmuş suların altından.”

İsimsiz bir dünya savaşı aşk. Klasikten moderne, zamandan öteye ne dersen de kesişmeyen bir küme. Lal oldu kuşlar Babil’de yine de vazgeçmediler halk türküleri söylemeye. Bir daha,

“Dürüstlük değil miydi? bir cellada boyun vurduran”

Rönesans yalanları söyleyen tüm dillerde aşk, Mevlana’da hakikat. Biçim bozgunu genetiği değişmiş bir kalp. Kaldırın tüm sömürge yön tabelalarını, özgürleştirin ruhları. Yakın aşk mangallarını. Son bir bardak doldurdum hayat çeşmesinden, bu mısrayı…

“Ey yar! ya cellatsın, ya günah kıyılarım azapta. Zaman : Son durak.”

Zaman intihar, günah her zaman!
Parçalanmış kayalar, vurulmuş suların altından.
Dürüstlük değil miydi bir cellâda boyun vurduran
Ey yar! Ya cellâtsın, ya günah. Kıyılarım azapta zaman: Son durak.

Başa Dön