Yakıcı ağustos sıcağından geriye kalan catlamıs topraklar, kavrulan yapraklar ve kokleri bir damla suya hasret yılların yorgunluğunu tasıyan ağaclar. Kuzeyden esen poyrazın bedenleri usulca titretmesiyle anlarlar değisimi.
Poyraz siddetini hafif hafif arttırınca, dallara veda eder yapraklar ve toz toprak icinde savururlar bedenlerini toprağa can katmak icin bir oyana bir buyana. Toprak bağrına basar bu yarinden ayrı dusen yurek tadındaki her yaprağı.
Ve sever onları catlamıs bedenini orten, ona can olan o yorgun bedenleri. Ve kısacık kavusmanın en acı ayrılığını yasar poyraza inadına direnen ağaclar, guneyden esen sıcak meltemin hasreti dindireceği gune kadar.
Ayrılık sarar bedenleri. Oysa her ayrılık kutsal bir birlesmenin adıdır. Ve bu kutsallık gokten inen her damla ile percinlesir. Dalından kopan her yaprağın uzerine dusen yağmur taneleri, her yaprağın bedeninden aldıkları canı yarin ıslak dudaklarına hasret kalan bir dudak olan toprağa sunarlar. Catlamıslığı damla damla can ile kapanır, ozlemi diner yavas yavas. Ve icine akan her canı yorgun bedeni ile poyraza direnen ağacın koklerine tasır umutla. Yorgun bedeni canla dolmus umut kokmus ve dalları ağlamaklı beklemeye baslar gunesi ve ılık ılıkesen meltemi inancla.
Huzun doludur. Grilesen hava, cıplaklasan ağaclar ve gokten bosalan her damla ile. Huzunleri ozlemistir insanoğlu oysa kanını kaynatan sıcak gunlerden sonra. Kopar yurekler, dalından kopan yaprak tadında ve savrulur bedenler delice. Oysa gormek istemeyiz. Toprak cana, ağac suya, yapraklar toprağa bu denli icten kavusurken anlamsız ayrılıkları. Poyraza direnen ağacın hıncını, yaprağın yar dudağı tadındaki ıslaklığını. Doğa bu denli onurluca birlesirken, yurekler neden ayrı duser? Neden acıyla savrulurlar?
Maviliği saran gri ton, yare hasret bir sevgilinin ah edisidir oysa. Dusen her damla biten ozlemdir. Esen her yel, yureğin sevdayla tasmasıdır. Isıltısını yitiren gunes beklemenin tadı ozlemin asıl adıdır.
Yuce dağlar ak bir ortuye boyanır, bir cobanın kepeneğine sarılmıs bedeni gibi titrek ve gorkemli. Yamaclarına indikce bu beyaz ortu saflığı oğretir, kavusmanın en gorkemli adıdır. Yer ile gok bulusmus, ayrı dusmus iki yureğin kavusması gibi delice bağlanmıs ve yasanılası her seyi yasama arzusuyla dolmuslardır.
En onurlu cıplaklığı, en temiz birlesmeyi yasar acı icinde kıvranan dallar. Cıplak bedenlerini ruzgar titreterek dokunur usulca, yarın bedenini kesfeden bir yurek gibi, gizli ulkeleri gezen bir kesif gibi. Ve sunar dallar tertemiz yağmurlarla yıkanan bedenlerini ruzgara. En titrek halleriyle, en kırılgan yanlarıyla. Ne ruzgar incitir onları, ne korkarlar onlar bu hırcın ruzgarlardan. Usul usul kavusurlar sessizce, toprak gozlerini kapar, bulutlar dağılır ve gunes dağlara teslim eder kendini. Ayrılıklar, gurbete uğurlanan sevgilinin yolunu beklemeye, kendinin ona saklamaya benzer bu gunlerde. Bu gunlerin adı doğanın olumu olarak bilinir. Bilinenin aksine doğacak olan umutların birbirine kavusması, ozlemlerin bitmesi ve hasretlerin buyumesidir. Sonbahar denilmistir adına ama unutulur her son yeni ve tertemiz bir baslangıcın isaretidir. Ve sevda sararsa yureğini sonu yasamazsın hic. Ayrılıklar olgunlastırır seni bu ayrılıklar sevgiliye duyulan hasretlerdir. Kuruyan dallardan savrulan yapraklar, dinlenmeye cekilen gunes, gokyuzunu saran gri ton ve dağları kaplayan beyaz gelinlik aldatmasın seni. Ayrılığın değil yureklerin en onurlu, en arınmıs, en cıplak, en asi ve en icten kavusmasıdır sonbahar. Tıpkı sahibine sadık bir at sahibi olunce ağlıyorsa, dalından kopan her yaprak icin gokyuzu ayrı bir damla doker yeryuzune, tekrar hayat bulsun diye toprak!…