Susuyordu Ölüm

'hayat,ölümdür; ölüm ise, yerine konulanlarla gerçekleşen sonsuzluktur' dedi sevinerek... susuyordu ölüm! ...

yazı resim

hemen hemen her gece yalnız giderdi uykuya...uyumadan önce,pencereyi açar,oradan giren rüzgarın perdeleri oynatmasından oluşan duvardaki gölgeleri izler,her gölgeden kendince resimler çizerdi hayaline...kuş sürüleri talan ederdi yüreğindeki ekin tarlalarını; havalanıp giderlerdi uykuya doğru...ya da çekirgeler bağrışmaya başlardı meyve bahçelerinde; kocaman bir ayva düşerdi dalından...derken,ay doğardı dağların ardından; yüzü belirirdi sevgilinin; sanki ağustos ayı! ..uzatıp kollarını sarardı ve eylüle sürüklerdi kadını, onu düşlerken..hayat böyle de güzeldi aslında...yataktaki tekbaşınalık kalabalıklaşıyor,yalnızlık korkusundan uzaklatırıyordu onu böylece...en kalabalık cadde,en kalabalık şehir,en kalabalık cennet onun oluyor; tam ortasından yürütüyordu kendine ait zamanı,ayaklarında gümüş pabuçlarla...onların çıkardığı sesi ninni yapıp, uykuya dalıyordu kadın...

o gece de farksız bir geceydi aslında ötekilerden...tam hayalinin ucundan tutmuş,onları yaşıyordu ki eşi geldi,hemen hemen her gece getirdiği anason kokularıyla beraber...kökü kesilen ağaç gibi yıkıldı; korkudan yatağın kenarına sinen kadının açtığı yere...öyle kötü kokuyordu ki; burun deliklerine parmaklarını tıkayıp ağzı ile nefes almaya başladı; birazdan olacakları beklerken...içini saran korkuyla birleşiyordu sevişme duygusu derken, eşinin sigara ve alkol kokan eli yokladı göğsünü...

'önünü dönsene frijit kadın' diye homurdanıyordu diğer taraftan...buz kesildi kadın! ..adı sevişme olan kar yağmaya başladı birden...tipiye yakalanmış kuşlar gibi sindi kendi saçak altına ama yağan her kar tanesi değdi gene de tenine; üşüdü kadın! ...

sonunda dindi kar! ..

çok da farkı yoktu diğer günlerden sabahla gelen günün...sessizlik ve sevgisizlik getirmişti evin içine ve bir yığın olağan işler...'yaşamak nedir' sorusu takıldı kadının aklına sıraya koyduğu işleri yaparken..'konuş! ..'diye bağırdı eline aldığı bütün cisimlere...

yıkanıp kurulandığı havlu konuştu ilkin:

'hayat,ıslanmak ve kurulanmaktır; kurumaktır' dedi, pürtüklü diliyle peltek peltek...havlarından biri kopup, gülümsedi halının üstünden...

söze karıştı sabun,zeytinyağlı ağzını açarak:

'hayat, temizlenmektir,temizlendikçe durulmaktır' dedi ve bir damla yağ düşürdü yere...

onları dinleyen terlik söze karıştı,ayak parmaklarının arasından başını uzatarak:

'hayat,birilerinin ayakları altında eskimektir ama,eskitenleri korumak ve koruduklarını düşünüp gülümsemektir' dedi, üzerindeki fiyonku düşürerek...

bunu duyan kadın,kendi odasında oyun oynayan oğlunun yanına koştu. oğlu,askercilik oyunu oynuyor, öldürdüğü oyuncaklarının başında ağlıyordu! ..

gözyaşı yaptı hayatın tarifini bu kez:

'hayat,acı çekmektir ve ağlamaktır. gözyaşlarınla susuz kalan fidanları sulamak,onlara can vermektir' dedi, pişkin pişkin ve tuz tanesinden kristale dönüverdi çocuğun yanağında...

çocuğun bozduğu oyuncaklardan biri karıştı söze;

'hayat,ölümdür; ölüm ise, yerine konulanlarla gerçekleşen sonsuzluktur' dedi sevinerek...

susuyordu ölüm! ...

Tayyibe Atay

Yorumlar

Başa Dön