Aşk üstüne söylenmesi gereken her şeyi söylediğimi sanırdım oysa ne çok şey varmış söylemem gereken, söylenmesi gereken. Ben doludizgin yaşarken sevdamı, yarım kalan ve söylenmemiş sözler varmış. Belki de hiçbir zaman söyleyemeyeceğim. Sözün ne olduğunu yıllardır açıklamaya çalışmış insanlar. Saussure parole demiş Chomsky performans. Çok konuşulmuş üstünde dil-söz ayrımlarına varılmış ama kimse ne söyleyip ne söylemememiz gerektiğini ve bunun nasıl yapılacağını araştırmamış. Yunus Emre;
“Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz” demiş.
Hani boşa da dememiş. Sözler yüceltirken insanları makamdan makama ve yine sözler koparıverir sana ait başı bedeninden. Ölüm de yaşam da sözlere dairdir. Sürgünler de, özlemler de sözlerdendir. Yine sözler ayırır sevdiklerimizi bizden ve sözler yeni sevdalar yaratır. Benim sevdam sözler üstüne kuruldu hani Yunan Mitolojisinde kadınla erkek tek vücutta yaratılmış ve o kadar mutlu olmuşlar ki tanrılar kıskanmışlar bu mutluluğu ve kadını dünyanın bir ucuna erkeği bir ucuna göndermişler tek bedenden ayırıp. Bir gün elinde kirlenmemiş sözlerle geldi dünyanın bir ucundan o yaralı erkek. Ve sözler sundu yaralı yüreğime. Sözler büyüttük tekrar birleştirmeye çalıştığımız bedenimizde. Zamanla sözler kirlenmeye başladı yitirdiler o anki saflıklarını. O kadar anlaşılırlarken pek bir giriftleştiler. Ardından sertleştiler, can yakar oldular. Kadın erkeğe saldırdı diliyle, erkek kadının yüreğine yüreğine vurdu sözleriyle. Her vuruş bir gözyaşı aldı götürdü ve o yürekten bir parça sevgi. Zamanla sözlerin acımasızlığı daha bir oturdu yüreklere ve tek beden yavaş yavaş bölünmeye başladı ortasından. Tek vücutta sadece iki baş varken zamanla dört kol oldu, iki bacak dört bacak olmaya başladı. Aynı fikirde ilerleyen iki ayrı mekanizma(başlar) ayrı fikirlerde yol almaya başladı. Ve insan kendi bedenine yabancılaştı. Sözler ayırmaya başladı bir olan yolları ve kurulan hayalleri yıkmaya. Belki de Yunan Tanrılarının işi yine, dayanamadılar mutluluğa ve sözleri soktular insancıkların aralarına. Dünyanın birer yanına sürmediler bu sefer daha kötüsünü yaptılar sırt çevirttirdiler, gözlere mil çektiler ve dile hiç dokunmadılar. Zehrini akıttıkça akıtsın diye. Başardılar. Her geçen gün zehir aktı ve bedenini yarımlaştırdı. Belki bir garipti kendi gözünde. Ne yapacağını bilmiyor, nereye gideceğini bilmiyordu. Her şey ve herkes yabancılaşmıştı ona. Kadın kadınlığını unutmuştu. Bu yollarda hep onunla yürürdü şimdi tek başınaydı. Bir çınar kadar yorgun ve yalnızdı. Ve yalnızlığı büyüdükçe kaplıyordu etrafını. Süveyda artık tanınmaz olmuştu. Süveyda yok olmuştu. Yalnız bırakmıştı, sevdasını o buldu, şimdi kılını kıpırdatmıyor Süveyda. Süveyda susuyor ve daha bir karartıyor kendini. Süveyda yarısını geri ver ona diğer yarısını geri ver ilk gün sen getirdin, sen bul ve geri getir. Karartma dünyanı Süveyda hadi tekrar âşık et ve baştan yarat kendini…
Süveyda
Süveyda yok olmuştu. Yalnız bırakmıştı, sevdasını o buldu, şimdi kılını kıpırdatmıyor Süveyda. Süveyda susuyor ve daha bir karartıyor kendini. Süveyda yarısını geri ver ona diğer yarısını geri ver ilk gün sen getirdin, sen bul ve geri getir. Karartma dünyanı Süveyda hadi tekrar âşık et ve baştan yarat kendini…