"Çeşitli isimler türetmişiz yıllarca yüreğimizin seslerine… Aşk, sevgi, dostluk, İNSANLIK!... Oysa sadece içimizden geldiği gibidir dilimize dökülen, içimizden geldiği gibidir gözlerimize yansıyan, içimizden geldiği gibidir ellerin buluşması ve içimizden geldiği kadardır insanlığımız…"
Söze ne hacet!
Sonsuzluğun ortasında mola vermiş düşlerimi kaybettim! Karanlık dehlizlerde kelimelerimi kullanıyorum fener diye… Bir umut! Hani anlatabilirim belki… Üç saat önce çıktım yola. Çok uzun zaman çok… Ürkek adımlarım kovalarken altımdan kayan kaldırımları, arkamda bıraktığım ekmek kırıntılarını çaldırmışım arsız gece kuşlarına… Nasıl atladım ben o ihtimali! HATA! Öğrendiklerini öğretmek iken tutulası dilin görevi, tatlı sözlerin hülyasında sarhoşluğu öğrenmiş konuşuyor alabildiğine… Duyulmadığını bile bile… Bu kadar mı zayıfmış öğretilerim! HATA! Nefes alıp vermeyi yaşamak sayan yüreğe gereksiz yere yüklenmişim, nefes alamıyorken kalp atışlarının olmayacağını bilmeyerek… Öğrenmiştim oysa okula giderken! Unutmuşum… HATA! Üç saat önce çıktım yola… Şimdi sonsuzluğun ortasında mola vermiş düşlerimi kaybettim!
HATA!
“İnsanlığımız” tadilat nedeniyle kapalıdır! Verdiğimiz rahatsızlık için özürdileriz…