Treni Beklerken

Oturdukları masa pencere kenarında; ve sanki ellerini uzatsalar, dışarıdaki kalabalığa dokunacaklar. Nitekim deniyorlar da. Dışarıdaki müthiş hızlı harekete karşın, onlar esrar yahut sevişme sonrası uyuşukluktalar. Saati soran -sağ kolsuz-, yarım sa

yazı resim

Treni Beklerken

- Ne kadar vaktimiz kaldı?
- Yarım saat.
Büyükçe bir kafeterya. İnsanların, aralarından yürüyemeyeceği kadar masa ve müşteri var. Uğultu. Sigara duman bir buçuk omuz boyundan sonra birleşerek; az yükseğinde yoğun bir kütleye
dönüşüyordu. Zamanı soran ve yanıtlayan iki erkeğin ortak özellikleri, kelce, uzun ve hırpani bir görünüme sahip olmaları. Yanlarındaki kadınsa, onların aksine, kısa, temiz ve bakımlı. Oturdukları masa pencere kenarında; ve sanki ellerini uzatsalar, dışarıdaki kalabalığa dokunacaklar. Nitekim deniyorlar da. Dışarıdaki müthiş hızlı harekete karşın, onlar esrar yahut sevişme sonrası uyuşukluktalar.
Saati soran -sağ kolsuz-, yarım saatte yetişebilecekleriden bahsedip -ne de olsa hemen şuracıktaydı- "tuvalete gideyim... ama daha iyi sıçmak için bir sigara fena olmaz" dedi, geğirdi. Elleriyle bağırsaklarını yokladı. Oturduğu iç taraftan kalkma süresinde, yan masadakiler, ısmarladıkları çayı içtiler; hesabı ödeyerek kalkıp gittiler.
Tuvalet lavabosunun aynası, sıçrayan pis su damlalarıyla benek benek olmuş. Küçük pencereden tren sesi geliyor. Sağ kolu olmayan adam, klozetin üzerine çıkar. Ama her an düşecek gibidir. Lokomotifi ve ardından yılankavi uzayan katarı iyice süzer. "Gitmeliydim". Sesindeki pişmanlık sezilir. Gözleri dolar, ama boşalamaz. Rayların yamacında bir çocuğun trene taş attığını görür. Başını pencereden uzatarak, çocuğa bağırır. Ne dediğini kendisi bile anlamaz. Tuvaletin kapısı tıklanır. Kapıda bekleyen, masada oturan diğer erkektir -sağ bacaksız-. "Ölüyorum. Çabuk ol patlayacağım". Sağ kolsuz adam üstünü, başını düzeltir. Aynaya bakarken farkeder; yansıması daha canlıdır.
Sağ bacaksız içinse, zor bir eylemdir ayakta işemek. Buna rağmen, öyle yapar. Tuvalet kapısını araladığı anda, lavabo aynasında, yanlarındaki kadını ellerini yıkarken görür.
- Hızlısın.
- Zorladım, ama olmadı. Kadın canı sıkkın verir karşılığı.
Kolkola oturdukları masaya yönelirler. Kafeteryaya girdikleri andan itibaren, ilk kez, içerdekilerin bir kısmı, bu ağır aksak insanlara dikkat eder. Bu garüstü kafeteryasını çınlatan sesin kaynağına odaklanırlar, kulaklarını tıkayarak. Sağ bacağı olmayan adam, koltuk değneğini yere daha bir sert vurmaya başlar. Göğüsleri kabarır. Kadın ağlamaklı olur. Adamı sıkıca tutar; düşmesin diye. Sağ bacaksız daha da sertleştirir darbeleri. Bir yandan makamlı böğürmeye koyulur. Sağ kolsuz ise masanın üstüne çıkar ve ayaklarıyla tempo tutar. Sağ kolundan kalan son kırıntıyı kaldırmaya çabalar. Birbirlerine bakarak, dik başlarıyla, anlaşılması güç bir marş söylerler. Kadın ağlarken, sağ bacaksızı tutmayı ihmal etmez. Etraftakiler, bir müddet onları boş gözlerle seyre daldıktan sonra, yavaşça eski pozisyonlarına döndüler.
Sağ kolsuz, sandalyesinde oturuyor olsaydı, görecekti o treni. Bu istasyonda yıllardır durmasını bekledikleri treni. Göremedi.

Başa Dön