Türkiye-ABD ilişkileri yeni bir döneme giriyor. “Dostum Trump”ın şimdiye kadar sergilediği tutum ve davranışlar her ne kadar AKP’nin -anlık değişimlere/dönüşümlere açık- dış politikasını andırsa da devletlerarası ilişkilerin dostluk temelli değil çıkar temelli olduğu bilinmelidir. Hal böyle olunca da turpun büyüğü Trump çıkarsa şaşırılmamalıdır.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio yaptığı açıklamada “Orta Doğu’da İsrail gibi daha fazla ülke olsaydı dünya daha güvenli olurdu.” dedi. Çiçeği burnunda bakan Marco Rubio’nun dolayısıyla yeni Trump (Tramp) yönetiminin dilinin altında yatan baklanın yani asıl niyetin PKKistan olduğu Sağır Sultan’ın bile bildiği bir gerçektir kuşkusuz. Türkiye ile -tarihî ve kültürel bağları bulunan- Balkanların arasına Yunanistan’ı ve yine Türkiye ile Türkistan arasına Ermenistan’ı set/tampon olarak koyan Batılı ülkeler şimdi de Türkiye ile Ortadoğu arasına yeni bir tampon/terör devleti koyma çabası içerisindeler. Ortadoğu’dan kasıt petrol ve gaz bölgeleri, su kaynakları, Süveyş Kanalı ve tabi İsrail… Afrika kıtası da cabası.. Türkiye böylelikle üç tarafından kuşatılmış olacak. Yüzyıl önce İngiltere’nin beceremediğini şimdi İngiltere’nin piçi diyebileceğimiz ABD tekrar deniyor. Bildiğiniz boynuz-kulak hikayesi.. İngiltere’nin, Mısır’ı işgal etmesi yüzünden Libya’ya ordu gönderilemediği dolayısıyla Garp Ocaklarının (Kuzey Afrika) elden çıktığı da unutulmamalıdır. Peki, Türkiye Cumhuriyeti bu bakanın burnunu yere sürtecek karşı önlemler alıp karşı hamleler yapabilecek mi; yaparsa, bu nasıl olacak? Bizim için önemli olan konu budur. Yeni bakan Rubio’nun, ABD olarak İsrail’e destek vermeye devam edeceklerini bir kez daha yinelediğinin (deklare ettiğinin) de altını çizelim.
Trump’ın oluşturduğu yeni yönetimin “Türk karşıtlığı” ile bilinen bir önceki Biden (Baydın) yönetiminden kalır yanı yok. Örneğin ulusal istihbarat yönetiminin (direktörlüğünün) başına atanan Hindistanlı Tulsi Gabbard… Gabbard, Hindu inancına bağlı olan, adını bile Hindu inancının kutsal kitabı/öğretisi Tulasi’den alan bir kadın.. Kocası da kendisiyle aynı inançtan.. ABD tepe noktasında görev alacak kadar Amerikalı olmalarına rağmen çocuklarına Sanskritçe adlar koymuşlar. Yani Hollywood’un çekik gözlü Çinlilerine özenip Bruce, Jacky gibi adlar vermemişler. Özlerinden uzaklaşmayıp, kültürlerini yaşattıkları için saygıyı hak eden bir aile doğrusu..
Tulsi Gabbard Türkiye için neden önemli?.. Azerbaycan, Türkiye ve Pakistan arasında tarihî kardeşlik bağları/ilişkileri var. Hatta Pakistan, -Karabağ işgali nedeniyle- Ermenistan’ı resmî olarak tanımayan bir ülke.. Devlet olarak Gaznelilerin, Babürlülerin mirasına sahip çıkan ve başta hava kuvvetleri olmak üzere devlet kurumlarında Türk soylu kadrolar bulunan Pakistan’ın en son 2. Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan ve Türkiye ile üçlü ittifak görüntüsü vererek hem de Savunma Bakanlığının sanalağ (internet) sayfasında “üç devlet tek millet” vurgusu yapması ve yine bu süreçte Türkiye’nin ilk kez Keşmir konusunda açıkça Pakistan’ın yanında yer alması tıpkı Hindistanlı yetkililerde olduğu gibi ABD’li(!) Tulsi Gabbard’da da katı bir Azerbaycan ve Türkiye düşmanlığı ortaya çıkarmıştır. Hatta Gabbard’ın bu nefretinden Keşmir konusunda Pakistan’a destek açıklamasını bizzat kendisi yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da özel olarak nasibini aldığı söylenmektedir. Tulsi Gabbard, terör örgütü PKK’yı ve yine örgütün Suriye kolu olan YPG’yi desteklemektedir. Aynı Gabbard, Ermeni yayılmacılığını, Karabağ işgalini de desteklemiştir. Sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını kaleme alanlardan biri de bu kadındır. Ermeni diasporası ile yakın ilişkiler içerisinde olduğunu buradan anlayabilirsiniz. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışı ile hareket eden Gabbard, bölgede Hint Okyanusu’ndan başka çıkış kapısı ve dostu bulunmayan ülkesinin, Çin ile birlikte en büyük iki rakibinden biri olan Pakistan’ı çevreleyici siyasetin gereği olarak İran’ın -Şiîliği ideolojiye dönüştürmek suretiyle- Suriye ve Yemen’de yürüttüğü yayılmacı siyasete hoşgörüyle yaklaşmaktadır. Aynı Gabbard’ın -Hollywood’un etkisinde kalmış olacak ki- neredeyse tüm Sünnî Müslümanlara terörist gözüyle baktığı da söylentiler arasındadır. Daha önce İngiliz sömürgesiyken Birleşik Krallık yani İngiliz Milletler Topluluğu’ndan ayrılan Hindistan’ın Çin ile ufak çaplı çatışmaya kadar varan sınır sorunları bulunmaktadır. Hindistan ile rekabet halinde olan Çin ise Pakistan ile stratejik ortaklık anlaşması imzalayarak hareket alanını genişletmiştir. Çin’in yeni İpek Yolu projesinin bir ayağı Türkiye’nin İstanbul ve Çanakkale köprüleri ise diğer ayağı Pakistan’ın deniz limanlarıdır. Haliyle Çin’i kuşatma siyaseti güden ABD ile bölgede yalnızları oynayan Hindistan doğal müttefik durumundadır. Aynı yalnızlığı yaşayan ve Azerbaycan-Pakistan-Türkiye ittifakı tarafından kuşatılmış olan dahası Katar dışındaki diğer Arap ülkeleriyle de arasında soğukluk bulunan İran da yine Hindistan’ın bir diğer müttefikidir. Türk ve Sünnî İslam karşıtı her oluşuma destek veren, bu bağlamda tıpkı İran gibi Ermenistan’ı silahlandırmaya dönük girişimlerin içerisinde yer alan Hindistan ve dahi aşırı milliyetçi ve köktendinci bir Hindu olduğu bilinen Başbakan Modi’nin Beyaz Saray’da gözü-kulağı hatta eli-kolu kim olacak dersiniz? Haliyle Türkiye-ABD ilişkilerine Hindistan’ın gölgesi düşmüş durumdadır.
Peki, Hindistan Türkler için ne anlam ifade eder? Hindistan’da Türk varlığı dolayısıyla egemenliği Saka (İskit) Türklerine kadar gider. Hatta Buda’nın bir Saka Türk’ü olduğu ile ilgili kuvvetli tarih tezleri ve kanıtlar vardır. Sakaların ardından Kuşanlar ve Akhunlar bölgeye gelirler. Sonrasında Gazneliler, Delhi Türk Sultanlığı, Babür İmparatorluğu diye giden Türk devletleri Hindistan’da egemenlik kurarlar. Hindistan’a ordu yürütenlerden biri de Avşar İmparatorluğu’nun ünlü hükümdarı Nadir Şah’tır. Hatta Çin’e akın düzenleyen son Türk hükümdarı da yine Nadir Şah’tır. Çin’in Kansu bölgesini ele geçirmiştir. Türkiye’de Cemil Meriç dışında Hindistan’a ilgi duyan Türk aydını (!) pek çıkmasa da Hindistan, Türk tarihi ve kültürü açısından önemli bir ülkedir. Türk tarihinin en önemli kadın hükümdarlarından biri olan Hatice Begüm Sultan bu ülkede yaşamıştır. Ülkede, Tac Mahal başta olmak üzere binlerce Türk eseri bulunmaktadır. Yine Hindistan’ın kuzey ve orta bölgelerinde 100 milyondan fazla Türk soylu insanın yaşadığı öngörülmektedir. Dünyaca ünlü sinema oyuncusu Aamir Khan (Muhammed Emir Hüseyin Han) da bunlar arasındadır. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler sağduyulu (akl-ı selim) davranıp Hindistan’la köprüleri atmamalı, Kırım konusunda sürdürdüğü dengeli ve tutarlı siyaseti Keşmir özelinde de yürütmelidir. Türkçedeki kağan/kaan/han adı Güney Asya’da khan şeklinde söylenmekte olup, khan soyadı Pakistan’da da oldukça yaygındır. Hatta khan soyadı taşıyanlardan biri de Türkiye ve Azerbaycan ile yakın ilişki/işbirliği içinde olan ve belki de bu yüzden Batı (ABD, İngiltere) destekli bir askerî darbe sonucu başbakanlık görevinden ayrılmak zorunda kalan İmran Khan’dır. Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde ve önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı’na sırtındaki tek ceketle katılan Pakistan millî şairi Muhammed İkbal’i zaten biliyorsunuz..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin -Cumhurbaşkanlığı düzeyinde- gerçekleştirdiği son Asya-Pasifik çıkarması (Sayın Erdoğan, Türkiye’nin gururu Selçuk Bayraktar kardeşimizin savunma sanayi şirketinin iş takibini yapıyor gibi bir görüntü verilmesi hoş olmasa da) göstermiştir ki Türkiye Edirne ile Kars arasına sıkışıp kalmış bir ülke değildir. Moğolistan’dan Macaristan’a, Kazan’dan Kartaca’ya kadar uzanan dünyanın hem kalbi hem beynidir. Ve bu durum Saka (İskit) Türklerinden hatta daha da öncesinden bu yana böyledir. Kumuk Türklerinin Karabulak oymağından olan Caher Dudayev’in de dediği gibi: “Türkiye hem Türk dünyasının hem de İslam aleminin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi hem İslam aleminin hem de Türk dünyasının karanlığa gömülmesi demektir!” Bu gerçeği tüm dünya görürken, emperyalist devletler Türkiye Cumhuriyeti’nin yükselişini üstelik de kurulduğu ilk günden beri önlemeye çalışırken ülke içindeki emperyalizm işbirlikçilerinin, etnik özürlülerin, ideoloji artıklarının bu gerçeği görememesi acı, talihsiz ve de yürek burkan bir durumdur. Oğluna “Kaan” adını veren -Elazığ’ın çerağı- Fatih Kısaparmak ile noktayı koyalım: “Hey Anadolu’m, / Sen saksılara sığacak çınar mısın? / Yeniden doğmaya var mısın?”
Aziz Dolu Atabey
azizdolu.wordpress.com