soyunup kutsal hezeyanına
sıvazlamamalıyım sırtını
bu kavak üstü yalnızlığın.
şairini erkenden öldürmemek için
çağcıl rus ruletleri oynamamalıyım artık kadınımla
bin kere tetik düşürmeliyim
içimdeki zindanı kurtarmaya.
az da olsa ağlamalıyım yine de
kündeye getirilmiş aşklarıma
öyle bir tokat ki
yüzümün cenderesinde kirli şehir uğultuları
hep bir kuytuluk arayışı
kargacık burgacık da olsa
sızlamış kaburgamda izi kalmış erozyonlarım
katmer katmer uçurumdan bozma yarlarım
bu mavilikler içinde kaç kıçı kırık su yuttum
en tuzlusundan!
ne denizler yakaladım gecenin katran koynundan.
paslı demir yığınlarının asbest solukları.
üstümden geçen kedi katili fareler.
mavimi çaldılar.
kara boğazıma saplandı
yutkunamadım.
avuçlarımda bir çavlan eriyor şimdi
az kaldı ölüyorum.
görüyorum.
ölümün geldiğini beynimin şaşı dehlizlerinden
baba;
beni bir şiire sakla!
hidayet dal/
can sokağı lambaları
]